Ankara'nın içinde ne Ankara'lar varmış. Sevinç İlci kardeşim “sizi gönüllü hanımlarla buluşturacağım” dediğinde mutad Ramazan yardımlaşmalarından birisine gideceğimi zannediyordum. Türkmen, Suriyeli, Afgan muhacirler, meğerse Ankara'nın en yeşil ceplerinde saklanırmış. Hacı Bayram Veli Hz.'lerini yetiştiren Solfasol köyünde, Yeşilöz beldesinde, Baraj mevkiinde zenginlerle yoksulların, içeridekilerle dışarıdakilerin birleştiği hatlarda dolaştık. Yerde miyim gökte miyim, akşam iftarda yemek boğazıma dizildi.
“Biz kıyamet ayetlerinin içinden çıkıp geldik” diye anlatıyordu Telaferli Nebile Hanım. Eskiden 500 m2'lik havuzlu, arabalı bir villada yaşarmış. Sonra birden savaş çıkmış, önce Şii Milislerce sürülmüşler Musul'a, sonra DEAŞ geçmiş başlarına, insan kaçakçılarının içinden meşakkatli bir yolculukla Hatay'dan çarnaçar girebilmişler selamet yurduna. Eşini, babasını, kardeşlerini yitirmiş bu korkunç felaketler esnasında. “Yolda ölü çocuklar arasından geçiyorduk, kucağında taşıdığı bebeğini günlerce yürüyüşten sonra bırakmak zorunda kalan anneler vardı, deli gibiydik, 6 gün aç ve susuz bir dağda bekledik.”
Sonra başka evlere de girdik... Ev demeye bin şahit ister. Dönüşüm projeleriyle terk edilen eski gecekondular, şimdilerde muhacirlere yurt-bark oluyor. Damı çökmüş, tek göz barınakları 150-300 liradan kiraya veriyorlarmış, bunlar buncağızı da ödeyecek durumda değil. Evlerin içinde başlarımızı uzattığımızda sanki bombardıman devam ediyor gibi! Ya Rabbi, bu nasıl bir yoksunluk ve şehrin hemen yanı başında. Bu nasıl duvarlar ki ah'ları işitilmiyor.
Nezahat Albay'ın başlattığı “gönüllüler grubuyla” birlikteydim. Nezahat Hanım, tecrübeli bir eğitimci ve tarihçi. Ankara'da 2014 yılında babasının evinde bireysel olarak başlattığı muhacirlere Türkçe öğretme girişimi kısa sürede, eski öğrencilerinin de bu gönüllülük kervanına katılmasıyla muharrik bir hal almış. Okullaşma aracılığıyla başlayan bir sosyalleşmedir ‘Ankara örneği’. Muhacirlere sadece yardım götürmekten ibaret klasik işlerimizden farklı. Okullarına Türkçe öğrenmeye gelen kadın ve çocukların hikayelerine tek tek dokunuyorlar. Herkesin ihtiyacı, mizacı, öyküsü gereğince tutulan rikkatli bir yol bu.
Prof. Sevgi Kurtulmuş ve Doç. Dr Emel Topçu'nun akademi dünyasına takdim ettiği ‘Ankara Örneği’, hem geleneksel irfani ilhamdan izler taşıyor (gönül), hem de oldukça modern bir iletişim metodu üzerinden (dil) yürüyor. Nezahat Hocanın başlattığı hareketin, kavramsallaştırması yapılmış bu akademik tezde. Gönüllülük; 1- Söz vermektir, 2- İnsan onuruna saygı göstermektir, 3- Farkında olmaktır, 4- Karşılık beklemeden iş yapmaktır, 5- Sürekliliktir, 6- İyilik sendromuna yol açar...
Bu kadar başarılı bir çalışmanın kamusal alanda bir yansıması olmalı diye düşünüyorum. Devlet yetkilileri keşke Nezahat Hoca'nın tecrübesinden istifade etseler. Aslında mahalli idarelerin omuzlaması gereken bir vazifeyi, bu gönüllü hanımlar omuzlamış. Keşke bakanlığın veya belediyenin bünyesine taşınsa bu hareket! Ama kamuda bir türlü aşamadığımız kurumlararası ciddi bir koordine sorunu var. Maalesef her yan ‘tıkaç’ dolu.
Solfasol köyü, tarihimizdeki Anadolu Bacıları'nın (Bacıyan-ı Rum) da mekanıdır. Bugünden baktığımızda sivil iyilik hareketi olarak görebileceğimiz bu kadınlar dayanışması, Ahi Evran önderliğinde kurulan bir toplumsal hayat tarzıydı. İyilik bizim ekstramız değildi, güncelimizdi.
Ben bunun halen böyle olduğunu düşünüyorum. 4 milyon civarındaki muhacirleri başka hangi ülke bu şekilde kabullenebilir. İnşallah bu iyilik, bizim toplumumuzun sadakasıdır.