Bu yazı Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’ün ilişkisine dairdir. Hani anne kıvamındaki kadınların diline çok yakışan bir ifade vardır: “Kıyamam” derler şefkatle.
Türkiye, mahalli seçimler öncesinde normalde “Kıyamam” denecek hadiseler yaşadı. Maalesef kıyıldı, önlenemedi. “Anne şefkati” devre dışı kaldı.
Olay, aynı zeminde oluşan iki yapının içine sürüklendiği kıyım duygularıydı. Önce Tayyip Erdoğan’a kıyılmak istendi “dostlar”ca, sonra da şimdi kıyanlara kıyılıyor, mukabele-i bil misil olarak.
Yazık.
Ben, her iki yapıyı Müslümanların “ortak bütçesi” gibi görme eğiliminde iken, “kıyamam” duyguları yaşarken, Tayyip Erdoğan’a insafsızca kıyıldığını görünce dayanamadım, “Yanlış bu” demek noktasına geldim.
Şimdi...
Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül ilişkisinin en kritik safhalarından birisindeyiz.
Böyle bir kritik safha, 2007’de Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı gösterildiği süreçte yaşandı, araya Arınç’ın da girdiği iletişim ortamında, AK Parti’nin bu kurucu babaları suhuletle konuyu çözdüler.
Abdullah Gül Çankaya’ya çıktı, Tayyip Erdoğan Başbakanlığı üstlendi, Bülent Arınç, M. Ali Şahin Başbakan’ın hemen yanında yer aldı, Meclis başkanlığı Cemil Çiçek’e emanet edildi.
Süper denge idi.
Tayyip Erdoğan’ın siyasetin tam göbeğindeki rolünün hayati değerini ve A. Necdet Sezer’den sonra Gül’ün Çankaya’daki rolünün kıymetini siyasi tarih kaydedecektir.
Şimdi yeni bir karar anında Türkiye ve burada da, Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül ismi yine tayin edici rolün içindeler.
İhtimallere dair bir yığın şey söylenebilir. Ama iş gelip, Tayyip Erdoğan nerede duracak, ona göre Abdullah Gül nasıl bir konuma yerleşecek ve onun hemen yanında da AK Parti yönetimi nasıl belirlenecek noktasında odaklaşıyor. Birçok başka şey, bu ana eksenin oluşumuna bağlı olarak şekillenecek.
İki lider “Konuşur, hallederiz” modunda yola çıktılar. Ve “Birbirimizle ilgili durumu medyadan öğrenmeyiz” mealinde konuştular. Normalde de “kardeşlik hukuku ve dava birlikteliği” her iki lideri önemseyen çevrelerde her şeyin suhuletle ilerleyeceği ümidini oluşturuyor.
Bununla birlikte sorun potansiyelinin kaygılara yol açmadığını söylemek de mümkün değil. Halk oyu ile seçilen, sadece anayasadaki yetkileri kullansa bile bir tür “fiili başkan - yarı başkan” olabilecek, hele Tayyip Erdoğan gibi “koşup terleme”yi Çankaya normu olarak ortaya koyan bir Cumhurbaşkanı ile halen yürürlükte olan “parlamenter düzen” içinden gelen ve parti başkanı olan bir Başbakan, kardeşlik hukuku içinde bile olsa problem yaşamazlar mı?
Bu soru, “Türkiye, işi kardeşlik hukuku içinde halletmeye imkan verecek ölçüde steril bir ülke mi, bizler, her bir insan, nefsini, şeytanını bağlayacak ölçüde steril miyiz, kendi ikballeri ile bizim statülerimiz arasında derin alakalar kurup, bizlere rol biçen etrafımız steril mi?” soruları ile o kadar bağlantılı ki.
Sayın Gül’ün Kütahya’daki “Bu şartlarda siyasi gelecekle ilgili siyaset planım yok” sözü Başbakan’la yaptığı perşembe görüşmesinden sonraki ilk açıklaması oluyor. Bu sözlerin siyaseti hareketlendirdiği bir gerçek. Başbakan “Kendisi ile konuşmadan bir şey söylemem” diyerek “manşetlerle haberleşmeme” ilkesine riayet etti. Acaba sayın Gül, “manşetlerle haberleşmeme” ilkesini pas mı geçmiş oldu Kütahya açıklaması ile? Hangi sebeple?
Tayyip Bey, şu ana kadar tabii, olması gereken, istişare gibi bir süreci işletiyor.
Bu süreç işlerken, çok net biçimde onun Çankaya yolunun açıldığı, üstelik “Fiili başkanlık” ihtimalinin tahkim edildiği bir gerçek. Başbakan da son olarak “10 Ağustos’ta millet kendi başkanını seçmek için sandığa gidecek” dedi bu arada.
Tayyip Bey için “Fiili başkanlık” tahkim edilirse, geride kalan alanın, Başbakanlık ve parti başkanlığının ona “ayarlı” hale geleceği de okunabiliyor. Acaba bu manzara mı etkiledi sayın Gül’ü?
Yeniden “kıyamam”a gelirsek...
Az çok ülkemizin insanını tanıyorsam, çok geniş bir kesimin, “Tayyip Bey’e ve Abdullah Bey’e kıyamam” diyeceğini düşünüyorum.
Onların birbiri ile derin çelişkiler yaşadığı bir sürecin her iki ismi seven tabanda, ciddi üzüntü doğuracağı muhakkaktır. Anadolu’da her ortamın ana konusu bu. Gözler Erdoğan ve Gül’de.
M. Ali Şahin’in dünkü, “Ara dönemde bir Başbakan yardımcısı Başbakanlık eder” acaba “Bülent Abi kariyerine bir de Başbakanlık ekler” gibi anlaşılabilir mi? Belki de göç yolda düzülmekte zaten.