Din muhataplık gerektirir.
Akıl sahipleri muhataptır.
Akıl derken, daraltılmış düşünme olan rasyonalitenin aparatından bahsetmiyoruz.
Akıl, "gayba" muhataptır söz gelimi.
Aklın kendi kemâlatına yolculuğu gayb bilinciyle mümkündür.
Onun için imanın şartlarından biri de "Gayb"dır.
Ben sıradan bir Müslümanım.
Gaybın sahibi Allaha iman ederiz biz.
Herhangi bir cemaate intisabım da yok.
Konumuz bu değil ama bilinsin istedim.
Bugün Filistin üzerinden kurulan manipülatif cümlelere bakıyorum da...
Aklı kör etmek için nasıl kirli bir oyun oynandığını görüyorum.
Doğu Akdeniz'deki gelişmeler doğrultusunda Mısırla ilişkilerin normalleştirilmesi noktasında atılan adımlardan da rahatsız aynı gruplar.
Kirli bir strateji bu.
Tarihin kırılma anlarından birinden geçiyoruz.
Adalet arıyoruz, hüküm bekliyoruz ama bir türlü ulaşamıyoruz.
Entegrizmi önceleyen söylemlerden yola çıkıp, kitleleri ayartmak için "Ayetler" dahi kullanılabiliyor.
Neoliberal köksüzlük bu propaganda sisteminin zemini.
Metropollere sığışmış kalmış insanların, yaşayakalma mecburiyetlerini istismar edebiliyorlar.
Oysa ayetler gönle inzal olur ve insanı ferdiyete kavuşturur.
Dolayısıyla, Ayetlere muhataplık, kişinin ilk başta kendini muhasebeye çekmesini gerektirir.
Ne var ki...
Kimileri kendi kilisesini kurma derdinde.
Kilise yani "eklasya" sınıf, cemaat demek, ama bu Batıda bir zihniyetin ifadesidir.
Biz, ferdileşmenin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Şehadet, yani sorumluluk bilinci olmadan özgürlüğün de mümkün olmadığını biliyoruz.
İdeolojiler kendisine köle ister.
Dini entegristler de öyle.
Şu sıralar Hamid Dabashi'nin "İki Yanılsamanın Sonu" kitabını tekrar gözden geçiriyorum.
Türkiye'de kimi İran muhibbi kişilerin ve yapıların özellikle Filistin üzerinden nasıl bir propaganda geliştirdiklerini gördükçe Dabashi'nin söylediklerinin bir o kadar önemli olduğunu görüyorum.
Tekfiri imanın esası gören Selefiler'in ve soğuk savaş sırasında Amerika'nın stratejik aparatı olan Vahhabilerin de bugün aynı hikâyenin parçası olduklarının altını çiziverelim burada.
İlginç bir tespiti var Dabashi'nin:
"(Bugün İslam) Müslüman ideologlar(!) tarafından, karşı karşıya oldukları ve 'Batı' olarak adlandırdıkları en büyük gücün ayna görüntüsüne dönüştürülmüştür. Bu, İslam'ın İslamcılığa dönüştüğü andır."
Aslında ideolojiler, daraltılmış aklın ürünleridir ve tarihin bir dönemini mutlaklaştıran, o dönemi deyim yerindeyse asrısaadet gibi göstererek insanlığı o döneme hapseden bir inanışı dayatır.
Biraz üzerine kazıyın, altında dogma ve dogmayı inşa eden nekrofilik Pavlus çıkar.
İlahı sadece yaratıcılık vasfıyla tanımlayan bir inancın, bugünü yadsımasıdır ideolojileri oluşturan strateji.
Batı bunu aşmak için oluşturduğu apokaliptik yani mesiyanik bir teoloji kurgulamıştır.
Kitleleri ayartmak için sözün şehvetine kapılan ve ayetleri bu noktada nüzul sebebinden koparan "demagogların" -bilmedikleri diyeceğim ama ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar, görmezden geldikleri nokta bu.
Bana göre stratejik bir ortaklık da var ortada.
Nereden mi çıkarıyorum...
Kendinden menkul teolojilerini mutlak zannedip bu toprakları asırlarca yoğuran "Müslümanlığı" küçümseyenlerin fikri köklerini biraz kazıyın hangi ortak stratejinin aparatı olduklarını görürsünüz.
Türkiye, tarihiyle buluşmak için çabalıyor.
Türkiye, dünkü coğrafyasında sürdürülen operasyonlara karşı sahici politika üretmek mecburiyetinde olduğunu biliyor.
Fakat sözde Batı'ya karşı konumlanmış ideolojiler, bu hikâyenin önündeki en büyük engellerden.
Kimseye bir isnadım yok...
Şehadetimin ve muhataplığımızın gereğini yerine getirmeye çalışıyorum.
Filistin, Türk milletinin öz davasıdır.
Dünkü topraklarında yaşanan hadiselere Türkiye'nin kayıtsız kalamayacağını iyi bilir Türk milleti.
Öte yandan...
Türkiye Mısırla da ilişkileri normalleştirmek zorunda.
İran'la da ihtiyatlı ilişkisini sürdürmek zorunda olduğu gibi.
Zira bu coğrafyada devlet gibi devlet olması vasfı taşıyan tek ülke Türkiye.
Kimse kusura bakmasın, kimilerinin örgütsel çıkarları devletten ve akıldan üstün değildir.
Kitleleri ayartacaksınız diye bu gerçeği söylememezlik edemeyiz.