Konvansiyonel medyada uzun zamandır yaşanan değişim olgunlaşmakta. Artık sadece okuduğumuz/izlediğimiz mecra değil haber ve muhabir de değişti, değişiyor. Belli ki yeni bir çağın içindeyiz, henüz adını koyamadığımız.
İzninizle önce biraz geriye gidelim.
Gutenberg’in matbaayı icat etmesiyle başlatılır “modern çağ”.
Bu yeniçağın pek çok yeni özelliği vardır ama en belirleyici olanı kuşkusuz bilgiye ulaşım ve bilginin dolaşımı meselesidir.
El yazmasının zahmetli oluşu ve nadir bulunuşu bilginin dar bir çevrede kalmasına yol açmıştı.
Matbaa marifetiyle çoğaltılan “bilgi” ise en azından bir fikir/idea olarak daha demokratikti, her yere, herkese ulaşabiliyordu.
Dolayısıyla “kaynak”tan çıkan ve “hedef kitle”ye ulaştırılan her bilginin aynı zamanda bir “mesaj”ı bir amacı da vardı.
Bildiğimiz manada kitle iletişimi böylece başladı. Gazetecilik, reklamcılık, pazarlamacılık, siyasal iletişim ve diğerleri.
Bilginin kaydedildiği, çoğaltılıp aktarıldığı araç/medium o çağın ve o çağ kültürünün karakterini belirler.
Kanadalı iletişim kuramcısı Marshall McLuhan bu durumu “Araç mesajdır” (The medium is the message) aforizması ve “küresel köy” (global village) kavramsallaştırmasıyla en doğru şekilde anlatmıştı geçen yüzyılda.
McLuhan bireyleşme çağının kitle iletişim kuramcısıydı. Değişen medyayı, değişen kültürü, toplumsalı ve siyasalı yorumluyordu.
20 yüzyılda dünya hiç olmadığı kadar aynılaştı. Bireyselleşmiş kitleler, kitle iletişim araçlarından gelen mesajlarla kolayca yönlendiriliyordu artık.
Mesajı kimin kodladığı önem kazandı haliyle.
Eğlenceden lisana, yeme içmeden giyim kuşama kadar Amerikan gündelik hayat kültürünün tüm öğelerinin dünyaya bu denli yayılmasında, Amerikan siyasi emellerinin tüm başkentleri sarmasında Hollywood kadar CNN’den FOX’a medyasının da büyük bir etkisi vardır o yüzden. Hakim güç gücünü medyasından aldı yani biraz da.
Kitle iletişiminin kültürel değişime etkisi, bilhassa bireysel ve toplumsal neticesi lisans/yüksek lisans eğitimim ve meslek hayatım boyunca ilgimi çeken konuların başında geldi. Marmara İletişim’den hocam rahmetli Ünsal Oskay da en çok bunu anlamamızı isterdi, bana göre derslerinin en dramatik ve en lezzetli yeriydi kitle iletişimiyle gelen kültürel değişim.
Ama iş orada kalmadı tabii.
20. yüzyıl bitti, 2020’deyiz ve basım devriminin getirdiklerinin üzerine eklenen teknolojik devrim yerini çoktan dijital devrime bırakmış vaziyette.
Dijitalin şekillendirdiği yeni bir medya düzeni var artık. Algısıyla, olgusuyla, hızlı değişen işleyişiyle.
Yeni gerçeğe doğanlar en avantajlılar. Yeni gerçeğe uyananlar acemice de olsa duruma uyum sağlıyor. Uyanamayanlar içinse durum kritik.
Kâğıda basılı gazeteler bir bir dijitale geçiyor. Geride kalanlar da karar anına yaklaşıyor.
Star’ın dijitale aktarılması da böyle oldu.
24 sayfa, 11 sütuna sığdırılamayan haberlerin tümü dijital zeminde okurun bilgisine sunuluyor artık. Üstelik eskimeden.
Bu okur için çok önemli çünkü bu sayede dünün haberini bugün okumak zorunda kalmıyorsunuz. Haber bayatlamıyor, gelişmelerden anında haberdar oluyorsunuz.
Bu denli hızlı ve bu kadar fazla enformasyonun okura ne faydası var peki? Bu hızlı karşılaşmanın bireysel ve toplumsal sonuçları ne olur? Bunlar önemli sorular ama ayrı konular, girmiyorum.
Ama şuna dikkatinizi çekmek isterim.
İşte bu noktada gazetecilerle okurlar eşitlendi.
Dijital devrimden önce bütün bu enformasyon bombasına gazeteciler maruz kalırdı. Dünyanın dört bir yanından, ajanslardan gelen tüm haber ve görüntüler gazetecilerin başından aşağıya anlık olarak akardı. Gerçekten kışkırtıcı ve çok bunaltıcıydı. Siyasetten diplomasiye, ekonomiden spora, kriminal vakalardan magazine dek akla gelebilecek her türden binlerce görüntü.
O yüzden gazeteciler süzgeç gibiydi. Okurlar için haberleri süzerdi.
Seçim yaparlardı, haberleri kendi okurları için forma sokarlardı, başlık spot yazar, fotoğraf seçerlerdi.
Şimdi yine var seçme, tasnif etme, edit etme. Ama eskiyle kıyaslanmayacak kadar az. Çünkü artık ne yer, ne zaman kısıtlaması var.
Bilgi/haber hızla üretiliyor, yayılıyor ve tüketiliyor.
Hızın ve yaygınlığın habere, haberciye ve okura etkilerini sonraki yazıda konuşalım.