Silahların güçlü olduğu dönemde, caydırıcılık ekseni, bir atışta en fazla insan öldüren silahın kimde olduğu ile ölçülüyordu. Şüphesiz bu güç halen önemli ama artık "hard power" kadar "soft power" da gerekiyor... "Kontrolü sağlamak" bir fiziki güce ihtiyaç duymadan da mümkün. Böylesi daha az masraflı ve kolay...
Biliyoruz ki iletişim bir ihtiyaç olduğu kadar bir propaganda aracı da. Goebbels'in, Hollywood'un, Lenin'in kurduğu "Devlet Sinema Okulu"nun bu amaçlara hizmet ettikleri hepimizin malumu... Geçmişte gazete ve sinema alanını kullanan "propaganda"; şimdilerde yeni mecrasından selamlıyor bizleri.
Sosyal medyanın yaygınlaşması, internet çağında yeni bir çığır açtı...
Dünyanın tek tipleşmesine en büyük katkıyı(!) sosyal medya sundu. Farkında olmasak da toplum "bilinç dışı" bu kanalla imar ve tahkim ediliyor. Evrensel değerler için yeni mihenk taşı bu mecralar... Düşündüğümüz şeyin doğruluğunu kontrol ettiğimiz "kutsal (!)" bir alan burası... Buradan silince bir gerçeği, hiç kimse varlığına inanmıyor artık. Ve "fake" bir görsel, tekrar tekrar servis edilince bir anda "gerçek" olarak kabul görebiliyor zihnimizde... Hatırlayalım son dönemdeki İslamofobik davranışların yayıldığı mecraları, sosyal medyanın kayıtsızlığını, Gazze nedeniyle ambargo uygulanan sosyal medya hesaplarını...
Bu konuda en büyük tehdit altında olan ülkelerden birisiyiz. Geçtiğimiz yıllarda "İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye'de (o dönemde) gündem olan paylaşımların neredeyse yarısı sahteymiş... Raporda "astroturfing" kavramından bahsediliyordu. Yani "bir kişi, ürün veya politika için aslen tabanda geniş çaplı bir destek bulunmamasına rağmen, böyle bir desteğin var olduğu izlenimini yaratmayı amaçlayan eylemler bütünü"... İhtiyacınız olmasa da "bir anda almış bulunduğunuz" ürünler, oy verirken "yöneliminizi değiştirmeye matuf mesajlar" birer astroturfing mahsulü... Bu yolla kitlelerin zihinleri bir biçimde etki altına alınıyor. Artık önemini kaybeden kitle imha silahlarının yerini bu "kitle ikna silahları" aldı... Bu yolla dünyanın en ücra yerinde bir iç karışıklığa sebep olmak mümkün!
Durum sadece bundan ibaret de değil... Sosyal medyanın herkesi muhabir konumuna getirdiği dünyada yanlış bilgiyi yayma konusunda hepimiz birer potansiyeliz. İsteyerek veya istemeyerek bir biçimde parçası oluyoruz. Hiçbir surette paylaşım yapmayanlar da bu sistemin içindeler.
Bu durum devletleri, toplumları ve aileleri etkiliyor ve normal algımız değişiyor. Böylesine geniş ve denetimsiz bırakılan bu alana dair adımlar atmalıyız. Bu mecraların iplerini elinde tutanların oyuncağına dönüştüğümüz bu evrede konunun bir güvenlik meselesi olduğunu bilmemiz gerekiyor!
"O zaman ne yapılması lazım?" diyebilirsiniz... Birçok yolu var eminim. Ve çok daha iyi fikirler çıkacaktır, bu konuyu gündemde tuttukça... Evet ilk adımı gündeme almak bu sorunu. Bunun dışında ise şunları belirtmek isterim:
İlk olarak internet konusundaki tüm süreçleri yürütebilecek bir kurum. "İnternet Güvenliği Kurumu" benzeri bir yapıyı düşünmemiz gerekiyor. Yapının çerçevesi net biçimde çizilmeli. Sosyal medya şirketleri ile muhatap olma, bu tip yapılara dair tedbirler uygulama gibi kararlar verebilmeli. BTK'nın durumun geliştirilmesi de bunu sağlayabilir ama tek görevinin internet güvenliği olması şart. Ve bu yapının devlet resmiyetinin yanında sivil-akademik yönü olmalı ki dünya kamuoyuna "devlet" dışında bir ağızdan cevap verilmesi sağlanmış olsun.
İkincisi ise internet uyuşmazlıklarını hızlı biçimde çözecek bir yapı! Fikri ve Sınai Haklar mahkemesi gibi, "İnternet Uyuşmazlıkları Mahkemesi" ... Bu yapının online olarak kurulması bile mümkün.
Ve son olarak, sosyal medya şirketlerinin bilgi paylaşımındaki sorunları aşmak üzere konuyu ceza hukuku değil tazminat veya idari nitelikli maddi yaptırımlar ile çözen bir sistem...
Tüm kitlemiz ikna edilmemişken daha iyi örnekler veya öneriler ile bu konuyu sürekli ve kesintisiz biçimde konuşmalıyız...