İsveç'te Kutsal Kitabımızı yakarak utanmazlığın ve alçaklığın doruğunu yaşayanlar, bilsinler ki; Allahın nurunu isteseler de söndüremezler. Mübarek üç aylarınızı tebrik ederim, rahmet aylarına girdik, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların şerrinden Allaha sığınırız. Bu sığınış, zulmü ve zalimleri pasif manada bir kabulleniş değildir, aksine tarafını belli ediştir: Biz ilk emri 'Oku' olan İslam'dan yanayız, yakıp kül etmek istedikleri Kur'anı Kerim'den yana...
Kitap yakmanın, soysuzlukla ilgili olduğunu söylüyor bütün tarihi makaleler. Kendi kimliğini aşan hatta hiçleştiren çok büyük, aşkın bir medeniyetle karşılaşınca, bazı insanların ya da toplumların yaşadığı ruhsal travma olarak da betimleniyor 'kitap yakma'' işi. Bir tür inkar, bir tür yok ediş, yok sayış girişimi. Her halükarda, tarihi ve medeni mirasa olan hazımsızlığın, çekememezliğin simgesidir.
Bosna-Hersek'teki 'Kütüphanelerin ve Arşivlerin Tahribi' adlı makalesinde Andras Riedlmayer, kütüphane yakmanın, maziyi silmek gayesi taşıdığı sonucuna varmıştır. Sarabosna'daki Milli Üniversite Kütüphanesi, 25 Ağustos 1992'de, karşı tepelerde mevzilenmiş Sırp topçularca ateşe tutulmuştu. Yangından evvel, 155.000 nadir yazma eserin bulunduğu kütüphanede, 1.5 milyon ciltlik zengin bir arşiv de bulunmaktaydı. Kütüphane keskin nişancılar tarafından gözlendiği için, yangına tam olarak müdahale edilemediğinden tam 3 gün boyunca yanmıştı. Bosnalı gönüllülerin kurduğu insan zinciriyle, elleri kolları yanarak elden ele kurtarılabilen birkaç kitap, bu hüzünlü hatıranın hüzünlü şahitlerindendi... Kütüphanecilerden Aida Buturovic, alevlerin içinden kitap kurtarırken, Sırp keskin nişancılara hedef olmuş, göğsünden vurularak şehit olmuştu... Sırplar, Bosna tarihi ve medeni mirasını yakarak yok edeceklerini düşünüyorlardı. Mostar'daki meşhur Osmanlı köprüsünü de bu yüzden yıkmışlardı. Tarihi ve medeni kimliği yıkarak ve yakarak silebileceklerini zannediyorlardı... Oysa, yanıldılar, ne camiler, ne Bosnalılar, ne isimleri, ne ruhları tarihten silinmedi. Tam aksine onların kitaplarını ve camilerini yakan, evlerini ve kütüphanelerini ateşe veren Sırplar, insanlık tarihinin yüz karası olarak tarihe geçtiler...
Keza; 1933'te, Nazi Halk Aydınlanması ve Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in fikri olarak ortaya çıkan; sanatın Nazilerin hedefleriyle uyumlu hale getirilmesi ve ortak kültürün inşa edilmesi meselesi de benzer sonuçları getirmişti. Alman Öğrenci Birliği Basın ve Propaganda Merkez Bürosu ülke düzeyinde, "Alman Olmayan Ruha Karşı Eylem" başlattı. Bu durum, "ateşte yakarak tasfiye etme" ya da "toptan temizlik" (Säuberung) fikri sabiti ile en üst noktaya ulaştı. Müellifi Nazi olmayan eserler, şehir meydanlarında günlerce yakıldı... Oysa bu temizlik ne Yahudileri imha edebildi ne de Nazileri dünya muktediri haline taşıyabildi. Tam aksine Naziler, yaptıkları zulümlerle halen tarihte lanetle anılan bir karadelik hükmündedirler...
Umberto Eco'nun kaleme aldığı 'Gül'ün Adı' adlı eserle güncellenmişti tarihteki kütüphane yangınları... MS.4.yy'da ateşe verilerek yakılan İskenderiye Kütüphanesi bünyesinde, 900.000'e yakın el yazması olduğu söylenir. Kurulduğu günden beri krallar tarafından desteklenen bu kütüphane, bir nevi yayınevi olarak da görev yapmış ve çeviri merkezi olarak da nam salmıştı. Adeta bir bilgi yuvası olan İskenderiye Kütüphanesi gelişimin merkeziydi. Matematikçi Öklid, mekanik fizikçi Arşimet, tıp bilimci Herofilos, gök bilimci Eratosthenes, matematikçi Batlamyus gibi isimler bu kütüphanede çalışmış ve eserlerini burada kaleme almışlardı. Ne yazık ki, bu kütüphane defaatle yakılmıştır, Roma İmparatorlarının, Hristiyan tarikatların ve paganların hışmına uğrayarak defaatle kundaklanmış, en sonunda kül edilmiştir. Tarihçiler; ''Hiç bir kütüphane Roma Sezarlarından daha büyük olamaz' sözünü, kalemleri titreyerek not almışlardır...
Keza Moğollar da Bağdat Kütüphanesini harap ederek, yakıp yıkarak tarihe karanlık bir gölge bırakmışlardır...
İsveç'teki bir dengesizin İslam'ın Kitabı olan Kuranı Kerim'i, hükümetinin verdiği izin çerçevesinde ateşe verip yakmasıyla hepimiz kahrolduk. Bütün Müslümanlar, Allah'ın nurunun asla söndürülemeyeceğini bilir. Orada, o alçak adamın yaktığı şey ancak kağıt parçalarıdır. O kağıtlardaki hakikatleri ise, bizler, yani Müslümanlar, kalplerimizde Kıyamete kadar taşıyacağız. Kitapları yakarak, insanları ve kütüphaneleri yıkıma uğratarak hiçbir şey kazanamazsınız. Tam aksine tarih sizi, yoz ve şeytani bir nefret düzleminde, kara harflerle kaydeder...
Şair Onur Caymaz, İsveç'teki kitap yakma olayından sonra, çok haklı bir serzenişte bulundu:
'Türkiye'de kitaba hassas kimi aydın çevrelerin, yakılan bir kutsal kitaba karşı sessizliği''ni sorguladı... Bir Roma Sezarı'nın Mısır kütüphanesine, bir Sırp'ın Bosna Kütüphanesine, Bir Moğol'un Bağdat Kütüphanesine, İsveçli bir kalbi kararmışın Müslümanların Kitabına, Bir Nazi'nin Nazi olmayan kitaplara, Kraliçe İzabel ve ona bağlı Haçlıların Endülüs'teki müthiş birikimin taşıyıcısı olan kütüphanelere düşmanlığını, ezikliğini, aşağılık kompleksini, korkusunu, saplantılı nefretini bir cetvele yazabilirim de... Günde beş vakit minarelerinden ezan okunan bir ülkenin eli kalem tutan yazarlarının, İsveç'te baş gösteren harf ve kitap düşmanlığını sessizce izleyişlerini, yazacak, kaydedecek cetvel bulamam...