Muammer el’Qaddafî’nin 42 yıllık iktidarının, 2011 yılı ortasında korkunç şekilde öldürülmesiyle son bulmasından, içine düştüğü sosyal anafordan bir türlü durulmayan ve yıllardır kanlı çatışmalara ve nice uluslararası entrikalara sahne olan Libya’da ‘uluslararası hukuk’a göre kanûnî hükûmet olan ‘Ulusal Mutabakat Hükûmeti’ (UMH) ile TC. Devleti arasında ‘Kıta Sahanlığı’ konusunda imzalanan anlaşma Doğu Akdeniz’deki dengeleri değiştirecek mahiyette..
Orada, kendisine yer açmak için çalışmayan ülke dışı bir güç yok gibi.. Fransa ve İtalya başta olmak üzere AB ülkeleri, USA, Rusya, İngiltere, Mısır, -trilyonlarca dolarlarından başka bir özellikleri ve güçleri olmayan- Suûdî Krallığı ve Birleşik Arab Emirliği..
Osmanlı döneminde yüzyıllarca bir arada yaşadığımız Libya halkı ile böylesine çalkantılı ve muhataralı bir zaman diliminde dirsek teması kurularak Türkiye’nin de devreye girmesi, geç bile kalınmış bir hareket..
‘Beni sokmayan yılan isterse bin yıl yaşasın..’ anlayışı sonunda, oradaki yılanlar tarafından sokulmak kaçınılmazdı. Hele de Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum ve sionist İsrail rejimlerinin Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz araştırmalarından uzaklaştırmaya ve kuşatmaya çalıştığı bir dönemde.. ‘Siz varsanız, ben de varım..’ güç gösterisi..
***
Gerçi, UMH yönetiminin oldukça kırılgan olduğu da doğru, ama, bu durum, uluslararası hukuk açısından, onu, ‘Libya Devleti’nin Kanûnî Hükûmeti’ olmaktan uzaklaştırmaz.
***
Libya ile Türkiye arasındaki ‘Kıta Sahanlığı Anlaşması’, evet, çok önemli ve de son derece hassas..
Ama, konuyu ne kadar biliyoruz?
19 Aralık akşamı HT kanalında, M. Âkif Ersoy’un eski Genelkurmay Başkanlarından İlker Başbuğ’la yaptığı, 1 saati aşkın uzuun bir mülâkat vardı. İlker Bey, ‘Kıta Sahanlığı’yla ilgili bilgilerini unutmuş olmalı ki, yanlış bir tarif veriyor ve böylece de bütün yorumlarını yanlış bir zemin üzerine oturtuyordu. Ona göre, Kıta Sahanlığı’, bir ülkenin ‘ana kara’sının 200 km. ötesine kadar uzanan yerlerdi. Böyle olunca, aynı mantıkla Yunanistan gibi ülkeler de benzer şekilde davranabilirlerdi.
Ama, ‘kıta sahanlığı’ o değildi..
Kıta Sahanlığı, ‘her ülkenin ana karasının, sahilden -200 km ötesine değil-, deniz dibindeki 200 metre derinliğine kadar uzanan yerler için geliştirilmiş bir ‘uluslararası hukuk’ terimidir.
***
İlginç olan da şu: Libya sınırlarının sadece Bingazi ve doğusundaki sahilleri, 200 derinliğe ulaşmadan, Anadolu ana karasının kıta sahanlığıyla buluşuyor.
Yunanistan ve Ege adalarının etrafında öyle bir sığ deniz dibi uzantısı yok. Hele Adriyatik sahillerinde 200 metreyi aşan derinlik hemen başlıyor. Libya’yla Mısır arasında da derinlik 200 metre derinliği geçiyor.
Bu durumda, sadece Libya’nın Tobruk ve Türkiye’nin Muğla sahilleri arasında yaklaşık 30 km. genişliğinde ve yaklaşık 600 km. uzunluğunda bir sığ bölge var ki, iki ülke bu bölgede deniz altından komşu oldular, ‘uluslararası hukuk’ kurallarına göre..
*
Bu şerit altında veya üstünden, başka ülkeler bu anlaşmaya göre taraflardan izin almadan petrol aramaları veya boru hatları döşemek gibi imkanlardan mahrum kalırlar. Böylece İsrail, Mısır ve Rum Kıbrıs-Rum rejimleri Türkiye’yi kuşatmak isterken, Türkiye ve Libya tarafından Doğu Akdeniz’de deniz dibi yatakları açısından kuşatılmış bulunuyorlar.
Ama bunun gereği olarak bir takım askerî zıdlaşmalar da olursa, olacaktır elbette..
Yarınlarda, Rusya’nın da desteklediği Hafter güçleri duruma hâkim olursa ne olacak?
Dış siyasette bölgede herkes büyük oyun oynarken, eli böğründe seyirci kalanlar yarınlarda sadece hayıflanmakla kurtulacaklarını beklememelidirler.
***
İlker Başbuğ Bey’in değindiği bir diğer konu da, ‘Kanal İstanbul’ projesiyle Trakya’nın avunmasının zayıflayacağı iddiasında!!! Bunu tatmin edici şekilde izah edemedi ve sadece E. İmamoğlu’nun iddialarına destek vermiş oldu.
O konuya da ayrıca değinmek gerekiyor.