Normal demokratik toplumlarda, özgürlüklerin alanı genişledikçe, gazetecilerin eleştiri alanı genişler ama aynı zamanda demokratik sorumlulukları da artar.
Çünkü gazeteci, bir yandan toplumun ve bireylerin sözcülüğünü üstlenirken, bir yandan da demokratik değerleri korumak gibi son derece hassas bir dengeyi gözetmekle mükelleftir. Aksi taktirde, gazeteciliği değerli kılan “eleştiri hakkı” kişisel egoların ve hırsların tatmin aracına dönüşür ki, bu kendi ayağına kurşun sıkmak olur.
Oysa asgari bir “etik duruş”a inanan herkes, fayda-çıkar ya da sempati-antipati ilişkisine değerlerin referans kılınmayacağını, bu ilişkilerden hareketle alınan tavırlara ilkelerin payanda yapılmayacağını bilir.
Çünkü, kişisel hırs ve egolardan hareketle gazetecilik dili kurmak, bir zihin hastalığıdır.
Maalesef, eleştirel, fikri yaratıcılık bile küfür ve şiddet dilinden beslenmeye başlayınca, gazetecilik de herkesi yargılama ve mahkum etme aracına dönüşüyor.
Daha açık olarak ifade etmek gerekirse, hiçbir gazeteci, hakları ve özgürlükleri savunurken, demokrasinin siyasi aktörlerini ve toplumsal değerleri tahrip etmek, kişilik haklarına ve özel yaşama müdahale etmek gibi yıkıcı bir hakka sahip değildir.
Son dönemde, sayıları az olmakla birlikte bazı kalemler, gazetecilikle SS subaylığını birbirine karıştırmış durumdalar. Öyle ki, hiçbir gazetecilik ilkesi, toplumsal değer gözetmeden atılan başlıkları, kullanılan husumet ifadelerini normal bir insanın yüzü kızarmadan okuması mümkün değildir. Demokratlığı kendinden menkul bazı gazeteciler ve yazarlar, özellikle siyasi iktidara karşı adeta çıldırmış durumdalar. Ellerinde bir kırbaçları eksik.
Eleştiri ile hakareti, söz ustalığı ile küfrü birbirine karıştıran gazetecilik anlayışı demokratlıktan çok, hastalıklı bir zihin yapısının göstergesidir. Oysa, demokrasi ve demokratlık önce kendini sorgulama çabasıdır. Zaten, eleştirel gazeteciliği değerli kılan da budur.
Maalesef, Türkiye’de “kışla” ile “cami” arasında kalınca demokratlığı bozulan bazı kalemler, gazeteciliği kendi egoları için kullandıkları bir silaha dönüştürmüş bulunuyorlar.
Tekrar edelim; demokratlık geçici bir kimlik değildir. Demokrasiden beslenen, demokrasiyi besleyen mutabakat ortamlarının oluşabilmesi için farklı bakışları, siyasi duruşlarına ve kimliklerine göre yargılayıp mahkum etmeden dinleyip anlamayı gerektirmektedir.
Kimse kusura bakmasın, bir ülkenin Başbakanı için kullanılan, “sefil”, “zavallı”, “garson yamağı”, “zorda olan sensin aslanım” ifadeleri asla bir eleştiri olamaz.
Maalesef, SS subaylığı ile ruh ikizi olan bazı kalemlerin yolu kazara gazeteciliğe düşünce, böyle yüz kızartıcı gazetecilik manzaraları ortaya çıkıyor.
LYS kampanyası başladı
STAR’ın yeni eğitim hizmeti, LYS1, LYS2, LYS3 ve LYS4 deneme sınavı kitapçıkları okurlarımızın büyük ilgisine mazhar oldu. LYS1, 2, 3 ve LYS4 deneme kitapçıkları her Çarşamba, Perşembe, Cuma ve Cumartesi günleri okurlarımıza ücretsiz olarak veriliyor LYS deneme sınavı kitapçıkları, YGS, KPSS ve SBS deneme sınavlarında olduğu gibi 1. hamur kağıda basıldı. Kendinden kapaklı ve 24 sayfa.
Tirajda zor rekabet
Basında acımasız ve zor bir rekabetin yaşandığı günümüzde, gazetelerin tirajda bir istikrar yakalaması hiç de kolay değil. STAR gazetesi, bütün bu şartlara rağmen, tirajda yakaladığı istikrarı sürdürüyor. 21-27 Mayıs tarihleri arasındaki günlük net ortalama satışımız 156 bin 480 oldu.