"Ülkeyi bekleyen tehlike ve tehditleri gördünüz. Artık biliyorsunuz. Ülkeniz için çabalayın, savaşın. Eğer elinizden hiçbir şey gelmiyorsa vatan için bol bol üreyin."
Bu sözler yıllarca dilime parola olmuştu.
Her yerde söyledim, inanarak söyledim ve inatla söyledim.
Çünkü ülkeyi bekleyen tehlikeyi görüyordum.
Allaha şükürler olsun şimdilerde bu sözleri sarf edenler çoğaldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açtığı yoldan ilerleyenler bu sözleri daha vurgulu, daha bilinçli, daha cesaretli söylemeye başladılar.
Durum Vahim...
Nüfus artışında alarm zilleri çalıyor.
Nüfus artış oranı düştükçe düşüyor ve son açıklanan 1.51 oranı tehlike sınırlarını aşmış durumda.
Durumu fark edenler, acilen tedbir almamız lazım diyenler arttı.
Hala fark edemeyenleri, çapaklı gözlerle uyandıracak ikaz ve ihtarlar geçtiğimiz gün Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan geldi.
Erdoğan yaptığı bir konuşmada nüfus sorununun Türkiye için çok ciddi bir tehdit haline geldiğini söyledi.
Bu tarihi konuşma da vurgulanan hususlar şunlar;
"Birileri yüzleştiğimiz tehditlere gözlerini kapatmış durumda. En iyimser projeksiyonlar bile Türkiye nüfusunun 10 yıl sonra artıştan azalışa döneceğine işaret ediyor. Mevcut tablonun devam etmesi halinde nüfusumuzun 10 milyon gerilemesi bekleniyor. Ülkemizi ve milletimizi nüfus konusunda endişe verici bir gelecek bekliyor. Bu ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdittir"
Ülkemize açıkça söylemek gerekirse büyük bir pusu kurdular. Yanlış eğitim politikasıyla, yanlış nüfus kontrolü politikasıyla milletimize güç ve zaman kaybettirdiler. Ancak ihanet kelimesinin tarif edebileceği bu yanlışı bugün de muhalefet eliyle, muhalefet belediyeleri eliyle halen devam ettirmeye çalışıyorlar.
Vatan Hainleri Devrede...
Erdoğan'ın "ihanet" dediği o yıllarda birileri neler yapıyordu hatırlayalım.
O ihanet yıllarında birileri kapı kapı gezip avaz avaz "Sakın ha üremeyin, çok çocuk yapmayın, ülke nüfus planlamasına destek çıkın, bir çocuk neyinize yetmiyor..." naraları atıyordu.
Askeri kışlalar, peygamber ocağı o kutsal yuvalar işi gücü askerliği bırakmış doğum kontrol yöntemlerinin öğretildiği sağlık ocaklarına dönüştürülmüşlerdi.
Sağlık ocakları ise prezervatiflerin, gebe kalmayı engellemek için ana rahmine yerleştirilen spirallerin bedava dağıtıldığı hayır kurumlarına (!!) çevrilmişti.
Özellikle Orta Anadolu'nun bütün köyleri kapı kapı gezilmiş, köy okullarına toplatılan köy erkeklerinin ellerine suni materyaller verilerek prezervatifin nasıl takılacağı öğretilmişti.
Kısacası Anadolu insanının sayısı artmasın diye atılmadık takla kalmamıştı.
Şeytanın Yeryüzündeki Ruhları...
Zihniyetlerine, düşündüklerine ve yaptıklarına bakınca bu yaratıklara başka bir benzetme yapamıyorsunuz.
Aslında bahse konu yaratıkların kurdukları mantık çok basit...
Bileğini bükemediğin bir milletin soyunu hileyle kurutacaksın.
Bu tür yöntemlerle bunu başarmanız, rakibinizi zayıflatmanız ya da yok etmeniz mümkün.
Onlarda öyle yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar.
Kısırlığın Türleri...
Şimdilerde bu tür kampanyaları göremiyorsunuz çünkü insanlarımız sinsi operasyonlarla kısırlaştırıldı.
Bugün dört milyonu aşkın insanımız kısırlık tedavisi görüyor.
Peki nedir bu kısırlık hadisesi onu biraz inceleyelim.
Nüfus konusunda yaşanan kısırlık iki türlü olur.
1. Biyolojik kısırlık.
2. Sosyolojik Kısırlık.
Şimdi sırasıyla bunların neler olduğuna değinelim.
Biyolojik Kısırlık...
Biyolojik kısırlık fiziki müdahale sonucu oluşan kısırlıktır. Bunun bir kısmından yukarıda kısaca bahsettim.
Doğum kontrol yöntemleriyle, gıdalarla, sezaryen doğumu yayarak üremenin önünü kolaylıkla kesebilir, insanları kısırlaştırabilirsiniz.
Gıda bu konuda kullanılan en etkili silahtır. Bu silah ülkemizde et konusunda kullanıldı ve operasyon şu kirli sloganla başladı.
"Aman kalbin düşmanı kırmızı etten uzak durun, onun yerine kalp dostu beyaz ete hücum edin."
Kırk günde pinpon topunu futbol topuna çevirebilir misiniz? Tabiatta böyle bir büyüme var mı?
Elbette yok ama beyaz et de bu büyüme başarıldı(!!) ve insanlar kalbin dostu diye bu cins ete hücum ettirildi.
Gelelim diğer kısırlık türlerine.
Sosyolojik Kısırlık...
Bu başlık altında çok sayıda sebep sıralayabiliriz. Önemli birkaçından başlayalım.
1. Tekil yaşama yönelme.
Son zamanlarda bu yönde ciddi bir eğilim var. Bu eğilimin sebeplerinden biri de inşaat sektörü. Bu konuda oluşan tehdide vurgu yine Erdoğan'dan geldi. Şöyle söyledi Erdoğan;
"İnşaat sektörü stüdyo tarzı 1+1 konutlar yapmaya yöneldi. Asıl tehlike burada. Çünkü gençler tek yaşıyor, 1+1 ev onlara yetiyor."
2. LGBT türü sapkınlıklar.
Aile yapısına dolaylı olarak nüfus artışına tehdit unsurlardan biri de bu tür sapık ve sapkın eğilimlerdir.
Erdoğan'ın bu konudaki tespitleri de çok önemlidir;
"Batı'nın bile kurtulmak için yollar aradığı cinsiyetsizleştirme politikalarının ülkemizdeki savunuculuğunu muhalefet yapıyor. Belediyelerde personele maaş dahi ödeyemezken bakıyorsunuz milletin kaynaklarını sapkın akımlara peşkeş çekmekten utanmıyorlar. "
3. Aile Yapısının Çökmesi
Tek başına yazı konusu olan bu hususta nüfus artışının önündeki en büyük engellerden biridir.
Erdoğan bu konuda da çok önemli tespitlerde bulundu.
"Neoliberal kültürün özendirdiği hayat tarzının olumsuz etkileriyle de karşı karşıyayız. Toplumun temeli olan aile kurumu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tehdit ve tehlike altındadır. Ailenin, aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemin içindeyiz. Biliyoruz ki bugün pek çok aile 25 yaşına, 30 yaşına, 35 yaşına gelmiş çocuklarını evlenip yuva kurmaya, çocuk sahibi olmaya ne yazık ki ikna edemiyor."
Arkası Yarın...
Bize ayrılan köşe bittiği için istemeye istemeye yazıyı sonlandırıyorum ama konuyu asla sonlandırmayacağım.
Önümüzdeki süreçte bu konuyu tekrar ele alacağım