Beşiktaş grupta çekiştiği iki rakibiyle ilk maçlarında berabere kalmıştı. Artık onlara karşı kazanma zamanıydı. Lokomotiv grupta lider, Rusya liginde 2. sıradaydı ama son lig maçlarında hiç iyi değildi. 3 maçtır kazanamıyordu ve son maçında alt sıra takımına 6-2 yenilmişti! Bu yakın geçmişi bir kolaylık sunmadı Beşiktaş’a. Hatta zorluk çıkardı. Çünkü bir yandan durumlarını, bir yandan Beşiktaş’ın hücum gücü üstünlüğünü biliyorlardı. Ve Lokomotiv futbolun bir klasiğini uyguladı. Sahasında kalabalık durdu, alan daralttı, rakibine hücum yolu bırakmadı. Yanı sıra üzerine gelmiş rakibinin bıraktığı boş alanları kullanarak hızla öne çıkıp top kullandı.
Beşiktaş kapanan rakiplere karşı futbolda bilinmeyen yeni bir silahı devreye sokacak değildi. Kenarları kullanacak, ortadan zorlayacak, bireysel çaba harcayacak ya da duran top becerisi gösterecekti. Hepsini denedi ilk yarıda. Bir tek şut atmayı bilemediler. Oğuzhan, Gökhan, Sosa bireysel hareketlerle delmeye de çalıştı rakibini. Başaramadılar. Maicon’un kollarını vücuduna yaklaştırarak, ama vücuduyla birlikte kolunu topun önüne çıkararak yaptığı müdahalede; kornerden gelen topta Atiba vurduktan sonra Niasse’ın yüksekteki eli ile topa dokunuşu penaltı çalınabilecek pozisyonlardı. Şunu da eklemeliyim ki, ilk yarıda Beşiktaş baskılıydı, ama aslında oyun rakibinin istediği gibi aktı. BJK hiç kaleyi bulamazken, Lokomotiv’in çerçeveye giden üç şutu vardı.
Ama ikinci yarıda Quaresma’nın gol getiren vuruşu, tüm isabetsizlikleri unutturacak değerde oldu. Beşiktaş öne geçince, Lokomotiv açıldı doğal olarak ve BJK’ın savunma yanının sınavı başladı. Beşiktaş kendini alan daraltmadan, açık savunuyordu! Rakibe hep bir yol bırakıyordu. Ve de hücumcu yapısını terk etmişti. Yetersizliklerinin cezasını çekti, golü bu eksikleri yüzünden yedi! Beraberliğe indikten sonra maçı yeniden zorlayamayışı da bir sorunuydu. Hatta şut atamamak... Böyle maçlarda ona çok ihtiyaç oluyor. Kilidi ancak o açardı.