İspanya’nın artık tüm yorumcularca tescil edilmiş “öldürücü oyun düzeni” nasıl bozulabilir? İki yolu var: İlki, Almanya gibi “organize takım oyunu” oynamak; sonuçta katı ve bıktırıcı “katenaçyo” anlayışına değil, “yaratıcı bir “ofansif üretkenlik”e ulaşmak. Almanya’nın yaptığı bu, son Yunanistan maçını anımsayın.
Gelelim ikinci yola: Bir de zenginlik ve çeşitlilik taşıyan hücum silahlarıyla her rakibin defans dengesini bozabilecek Portekiz gibi takımlar var. İspanya karşısında bunu gerçekleştirmenin yolu ise sıradışı bir “orta saha üretkenliği” yakalamaktan geçiyor. Maça dönelim, bunu başarabildi mi Portekiz?
Maçın başlarında önde basan, ama ileriye uzun toplarla çıkmayı yeğleyen bir Portekiz gördük. Bireysel yeteneklere doğrudan havale, biraz da Almeida’nın hava hakimiyetine.
Portekiz’in başarılı ve akılcı savunma stratejisi sayesinde, İspanya da alıştığımız pas trafiğine süreklilik kazandıramadı. Bunun sonucu da hücum üretkenliği açısından kısır, sadece 5 gol girişimi izleyebildiğimiz bir ilk yarı oldu.
2. yarıda temel soru Portekiz orta sahasının oyundan düşüp düşmeyeceği idi. Bir diğeri de Negredo’nun sahada kalıp kalmayacağı. Portekiz orta saha direncini korudu, İspanya da dikine oynama becerisini gösteremeyince kısırlık sürdü. Beklenen değişiklik dk. 54’te geldi, del Bosque’nin takımı ileriye taşımak yolundaki tercihi Fabregas oldu.
Ardından Silva-Navas değişikliği. İspanya’nın bu yarıdaki ilk ciddi gol girişimi dk. 68’de. Gecenin özeti bu belki de. Son bölüme damgasını vuran şeyse “tedbirlilik” oldu. Son andaki Portekiz kontratağı hariç, sıkıcı bir tablo.
Uzatmanın ilk yarısında İspanya biraz olsun silkindi, 3 gol girişimi üretti. Fizik düşüş yaşayan Portekiz’i ortalarda göremedik. Uzatmanın 2. yarısı da aynı minval üzere geçti ve iş penaltılara kaldı. Penaltılar, daha iyi atanın sonuç aldığı, biraz da şans gerektiren bir “futbol kumarı” neresinden baksak.
Sonuçta ortaya bir finalist çıktı. Ben diğer taraftan Almanya’nın geleceğini ve bu maçın tersine çok keyifli bir final izleyeceğimizi düşünüyorum.