Asklepeion; İzmir’in Bergama ilçesinde yer alan M. Ö 4. Yüzyıla dayanan tarihiyle dünyanın önemli ve ilk psikoterapi merkezlerinden birisi. Geyikli Dağı’nın eteklerinde kutsal saydıkları su kaynağına yakın olarak kurulan sağlık merkezinde uygulanan tedavi yöntemleri ise birbirinden ilginç.
Ruhi hastalıklarda hastaların uyku odalarında uyutularak rüyalarının hekimlerce yorumlanması yani telkin tedavi, bedensel hastalıklarda sıcak, soğuk ve çamur banyoları (arınma), şifalı otlarla tedavi, diyet kürleri, bitkisel yağ ya da merhemlerle yapılan masajlar, kan aldırma, güneşlenme terapileri yer almaktaydı. Telkin, arınma, güneşlenme, diyet programlarının yanında en önemlisi ise su ve müzikle uygulanan tedavi yöntemi. Hastalar uyurken onlara su sesi ve müzik dinletilerek hastaların ruhların arınması sağlanıyor, ayrıca bilinçaltına da sürekli iyileşeceksin sesi dinletilerek sinyaller gönderiliyordu.
Ruhum sıkıldı, içim bunaldı, ne yapacağım ben, kalbim sıkışıyor. Yaşantımızda bir şeyler yolunda gitmediğinde kalp sıkışmaya, ruh ise bunalmaya başlar. İşte tam da o anda bizim diğer kahraman mantık devreye girer. 4 buçuk milyar yaşındaki dünya da kaç milyar kişi yaşadı, kaç kişiye toprak kucak açtı hesaplaması çok zor. İşte bu kadar yıldır devam edegelen en çetin mücadele kalp ve mantık arasında yaşanılan mücadeledir. Hiç düşündünüz mü mantık ne zaman devreye girer? Her şey yolundaysa mantıkta yoktur. Kalbinizle hareket edersiniz. Ne zaman ki işler ters gitmeye bizim nazik kırılgan kalbimiz kısa devre yapmaya başlar kahramanımız mantık işe karışır. Çokbilmiş edasıyla seslenir, “Gel bakalım kalp, senin yolun yol değil. Burada benim yolum var oradan gidelim” anlaşmak için yola çıkan iki kahraman kavga etmeye başlarlar. İşte tam bu noktadır hepimizin hemen hemen çok sık yaşadığı. Kalbim başka diyor mantığım başka! İnsanlık tarihinin en büyük ikilemi ve en büyük kavgası... Siz hangisini dinliyorsunuz bilmiyorum. Huzur bulmak istediğimiz de yağmurun sesini dinleriz, kuşların, suyun, denizin, yağmurun. Bazen Ayşe’nin bazen Ahmet’in. Peki ya kendimiz? Kendimizi ne kadar dinliyoruz? Hayat her zaman bize gül bahçesi sunmayacak. Çoğunluğumuz karşılaştığımız sorunları bastırma, görmezden gelme bazen de hızla kaçma yolunu seçeriz. Psikologlar tam bu evrede gerçeklerle yüzleşmenin durumu kabullenmenin bizi daha doğru noktalara ulaştıracağı konusunda hemfikirler. Ne yalan söyleyeyim ben de onlara katılıyorum. Kaçtığımız kadar büyüteceğiz sorunları, kabullendiğimiz kadar barışacağız hayatla. Hayat bazen Afrikalı bir çocuğa “diyet nasıl yapılır?” diye sormak kadar anlamsız gelecek bize. Kalbiniz ve mantığınız kısa devre yapacak. Hiç çalışmadığımız yerden soracak acımasızca.
“Tamam, hayat sen haklısın” diyebilmeli insan. Kabullenip kendi gerçeklerini, kendi kendine ayna olabilmeli. Su gibi akmalı kendine, rüzgâr gibi savurmalı. Konuşmalı kendiyle en önemlisi de dünyanın en güzel bestesini yani kendini dinleyebilmeli...
Her şeye canını sıkma ey gönül, ne bu dertler kalıcı, ne de bu ömür.