Nuri Bilge Ceylan’ın son Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödüllü Kış Uykusu adlı çalışması, genişperde formatında panoramik bir manzara eşliğinde tabiatın en saf, duru ve buğulu görüntüleriyle açılıyor. Bu, adeta sonrasında insanın kirlenmiş, karmaşık iç dünyasıyla bir tezat teşkil edecek safiyet, insan ve tabii olan karşıtlığında seyirciye fikri bir temel oluşturur. Seçilen çerçevelerin özeni, sergilenin teknik işçiliğin mükemmele yakın gerçekliği sinema adına zevkli bir görsellik sunar. Ancak senaryonun biraz akmaya başlamasıyla konunun küçük bir entrika boyutunda başlaması çevresinde ortaya konan gerçekçilik çabası, kaba küfürlerin duyulmasıyla filmin yüksek estetik yaklaşımlı başlangıcındaki ilk kırılmayı meydana getirir. Sanatta gerçekçilik kaygısı, bazı bakımlardan önemli bir unsur olarak kendini gösterse de, hayatta birebir karşımıza çıkan her insani ilişkinin olduğu gibi sanat eserine aktarılması, bazı bakımlardan da bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.
Entelektüel sinemanın bir örneği sayılabilecek filmin büyük bir bölümü Kışın içinde Kapadokya’da bir otel ortamında geçer. Issıza yakın bir doğa ortamında çok az sayıda insanın bulunduğu otelde daha çok aile çevresinde geçen uzun diyaloglarla örülü film bu yanıyla teatral bir anlatıma bürünür ve senaryo ilerledikçe karşımıza daha çok sine-tiyatro, hatta sine-roman diyebileceğimiz bir form çıkar. Eserin hemen tamamına hakim olan konuşmalardaki kesik-kopukluk, filmin gerçekçilik boyutunu oldukça besleyen bir neredeyse görüntüyle yazılan metin çalışmasına dönüştürmektedir. Ancak yine de ortaya çıkan önemli imgeleştirme çabası ve diyalogların muhtevasında sergilenen felsefi cesaret, çalışmayı önemli bir sanat etkinliği ve ruhi meditasyon aygıtına dönüştürmekte gecikmemektedir.
***
Filmde sergilenen insan tiplemeleri bütüncül olarak bakıldığında, değerler silsilesi bakımından iyicil ve kötüye açık yanlarıyla yine gerçekçi bir profille sunulmakta, anti-kahraman karakter çizgisinden Batılı film, edebiyat ve felsefe çalışmalarından beslenen bir insanlık durumu tasviri ortaya çıkmaktadır. Yönetmen, karakterlerin zaman zaman kendileriyle ilgili itiraflara, zaman zamansa diğerlerine dönük ithamlarına yer vererek ama bunu hakikaten başarılı bir aydınlatmaya dayalı atmosfer yaratımıyla yaparak, psikolojik bir resmigeçit sunar. Kimse ne tam mükemmel ne de sonuna kadar yerilesi bir varlığa sahiptir. Hatta “kötülüğe karşı koymamak” felsefi tartışmasından da anlaşılacağı üzere, alternatif yaklaşımların da sözkonusu olabileceği bir varlık tanımlaması geçerli olabilir. Birçok bakımdan güçlü gibi görünen kimselerde de ne zayıflıklar olabilir, bu da insan olma vasfının ancak tabii bir sonucudur. Filmde, gerek bireye gerekse topluma dair sözelleştirilen felsefi önermeler, belli bir görüş doğrultusunda olabildiğince kendi içinde tutarlı bir çerçevede dillendirilmektedir. Filmde ayrıntılı bir biçimde temsil edilen karakterlerden hareketle tematik olarak çıkarsanabilecek fikirlerden biri, son tahlilde insanın yıkıma, parçalanmaya doğru yol aldığı karamsar gerçeğidir.