2018’in ilk günlerinde uluslararası basının gündemini İran sokaklarından gelen gösteri haberleri belirleyecek gibi.
Kirmanşah ve İsfahan başta olmak üzere, pek çok İran kentinden protesto haberleri geliyor. Protestoların gerekçeleri ise bu tür kıpırdanmalarda bolca bahane olarak kullanılan başlıklar: “Yolsuzluk” ve “yaşam tarzı”.
Ön plana çıkan profil ise İran Kürtleri…
Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ndeki referanduma destek veren, İran’ın elini Suriye ve Irak’tan çekmesini savunan ABD formatlı, İsrail alkışlı bir yapı, protestolarda ön plana çıkıyor.
İşte tam bu noktada bir duralım.
Bir ülkenin tercihlerini sandığa yansıtma iradesini yok sayan, uluslararası basın ama en önemlisi de uluslararası karar vericiler mal bulmuş mağribi gibi olayın üzerine atlama eğiliminde.
Önce ABD, ardından da İsrail’den gösterileri destekleyen açıklamalar geldi.
Bu noktaya da ikinci mimi koyalım.
Gözümün önüne sonbaharda New York’ta gerçekleşen zirve sırasında Birleşmiş Milletler kürsüsünde daha önceki yönetimin İran politikasını buruşturup atan ABD Başkanı Donald Trump’ın sözleri geliyor. İran ile yapılan tüm anlaşmaları çöpe atma eğilimini açıklayıp, İran’a yönelik üstü örtülü bir savaş düğmesine basan Trump’a tam da o gün yanıt veren Batılı liderler uzun vadede bu tutumlarını koruyamadılar.
Ve alan açıldı bu örtülü savaşa.
Suudi Arabistan öncülüğünde Katar’a yönelik blokaj uygulayan dört ülkenin asıl hedefinin İran olduğu da herkesin malumu.
Uzatmayacağım.
Top, tüfek, tank, jet kullanmadan sürdürülen savaşların çağındayız.
Asıl faili ve düşmanı bulmak için yapmanız gereken tek şey algıyı kimin yönettiğini anlamak.
Kendiliğinden barışçıl gösteriler düzenleyen, seçimlerde oy kullanan, argümanlarını kendi öz, içsel bütünlüğünden damıtarak ifade eden bir profilden mi söz ediyoruz, emin değilim.
Batı basını alışkın, kendi doğusundaki hareketleri, kendi mesai saatleri içinde, kibirli edalarla alkışlamaya.
İş, kendi ülkelerindeki benzeri hareketlere gelince önce bir durup başka kavramları düşünüyorlar: “Beka, toprak bütünlüğü, ülkenin birliği ve dirliği gibi.”
Demem o ki, İran’da olan biten hakkında yaklaşımınız ne olursa olsun, kalkış noktanız bu taraflı Batı haberciliğinin aktardıkları olmasın.
Tabi, coğrafyanın bir başka noktasında daha, terör örgütlerinin ve uluslararası istihbarat örgütlerinin Kürtleri kendi taşeronu gören anlayışına bel bağlamaya devam etmenin çarpıklığı daha belirgin hale geliyor, eklemeden geçmeyelim.
Bu arada, 2017’nin son gününde okuduğunuz bu yazı vesilesiyle sizlere yeni yılın sağlık, mutluluk, başarı ve esenlik getirmesini de dileyeyim.