Sigmund Freud’un babanın katli konusundaki tezi, daha özgün adıyla söylersek ‘’Musa ve Tektanrıcılık’’ hakkında geliştirdiği tez, psikolojiye ilgi duyan ya da Freud okumuş herkes tarafından bilinir; Komplocu oğullar ilkel sürünün, daha da ilkel olan şefini öldürürler. Sonra da bu eylemin yol açtığı ikircikli duygulardan oluşan derin suçluluk duygusuyla “Baba otoritesini” artık keyfi bir iktidar olarak görmek değil, bir hukuk olarak görmeye ve öyle davranmaya karar verirler. Öykü ve analiz uzun, dileyen okuyucu “Totem ve Tabu” adlı kitaptan devamına ulaşabilir.
HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ, HDP’li milletvekilleri, DBP’li yöneticiler, DTK bileşenleri, son dönemde yaşanan olaylara ilişkin DTK binası önünde ortak açıklama düzenledi. Grup adına basın açıklamasını DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle yaptı. Abdullah Öcalan’dan 510 gündür haber alamadıklarını söyleyen Dicle, avukatları, aile üyeleri veya siyasi bir heyetin yüz yüze görüşüp kendisinden sağlıklı bir haber alıncaya kadar, yeni bir süreç başlatma kararı aldıklarını ifade etti. 5 Eylül’den itibaren süresiz dönüşümsüz açlık grevi başlatılacağını kaydeden Dicle, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu çerçevede; aramızdan 50 gönüllü arkadaşımız 5 Eylül tarihi itibariyle süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayacaklardır. Bu açlık grevinin tek talebi vardır, Öcalan ile hukuk kuralları çerçevesinde görüşme yapılmasıdır. Bu doğrultuda öncelikle ilk çağrımız hükümetedir, bu talebimizin her açıdan, siyasi, hukuki, ahlaki, insani meşruiyetinin gözetilerek hemen yarın yerine getirilmesini diliyor ve bekliyoruz. Halkımıza ve demokrasi güçlerine de çağrımız şudur, bu son derece makul çağrımıza karşılık verilmemesi durumunda, süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayacak olan arkadaşlarımızın etrafında büyük ve görkemli bir sahiplenmeyi gerçekleştirmek üzere herkes hazırlığını ve planlamasını yapmalıdır.”
Bu “ahlaksız teklifin” sonuç olarak “herkes hazırlığını ve planlamasını” ona göre yapsın “tehdit ve şantajıyla” biteceğini tahmin etmek artık bir sürpriz değil. Kirlilikten murdarlığa doğru evrilen bu “ilkel zihniyetin” hafıza kaybı yaşadığı çok aşikar.
Şimdi onlara sonun başlangıcını tekrar hatırlatma zamanı; çözüm süreciyle bizzat iktidar tarafından aktörleştirilen Öcalan’a itibar suikastı düzenleyen kim? Freud’un deyimiyle “babayı kim katletti”? Siz. PKK “devrimci halk savaşı” ilan ederken, siyasi öngörünüz, durumun buralara kadar gelebileceğini öngörmedi mi? Peki neden devrimci halk savaşına karşı açlık grevi kararı almadınız?
Devrimci halk “saçmalığının” Kürtlerin ölüm fermanı olacağı hiç mi aklınıza gelmedi. Gencecik insanların öldürülmesi, ölümlere yollanması açlık grevi yapma nedeni olamıyor mu? İnsanları hayatta tutmak sizin siyasi sorumluluklarınız arasında değil mi? Sahiden; siz siyasetten kime karşı sorumlusunuz? Halka mı yoksa Öcalan ve PKK’ye mi? Hendek/Barikat “zırvalığında” şehirler yıkılıp yakılırken, her sokak nice genç bedenlere mezar olurken, meclisteki rahat koltuğunuzda hangi erdem ve ahlakla sessizce oturdunuz da, şimdi Öcalan’ın cezaevi görüşme hakkı için dönüşümsüz ve sınırsız açlık grevi tehdidini savuruyorsunuz?
Eğer ben Diyarbakır Sur’da oğlunu kara toprağa teslim etmiş acılı bir anne olsaydım ve bugünlerde Öcalan’ın sadece basit bir cezaevi görüşmesi için açlık grevi kararı aldığınıza şahit olsaydım, keder ve acıdan herhalde aklımı kaybederdim. Genç bir insanın hayatta kalması için kılını bile kıpırdatma ama cezaevinde olan birinin sosyal hakları için açlık grevi kararı al. Şimdi soruyorum; bu büyük haksızlık ve ayrımcılığın siyasetle, ahlakla ve insani olmakla ne alakası ve ilişkisi var? Benim oğlum toprağın altında, onun için hiçbir şey yapılmadı ama yaşayan, hayatta olan ve büyük ihtimalle sağlığı yerinde olan biri için açlık grevi. Ben size bunun için oy vermedim. Dünyayı başıma yıkmanız için oy vermedim. Ocağımı söndürmeniz için oy vermedim. İki dünyada da elim yakanızda. Size hakkımı helal etmiyorum!
Bugün bu koşullarda Türkiye siyasetini açlık grevi ile tehdit etmek, kirlilikten murdarlığa doğru hızla ilerleyen bir iğrençlik halinden başka bir anlam taşımaz. Türkiye siyasetinin sizden beklediği başka onurlu ve doğru adımlar var. O adımları atmak için sesinizi yükseltin.