Ak Parti’nin seçimlerde oy kaybına uğramasının, bunu sağlarken Kürt oylarındaki düşüşü planlamanın, sonuçta Ak Parti’nin tek başına iktidarını engellemenin, CHP ile koalisyona zorlamanın, Ortadoğu’daki gelişmelerle iç içe olduğu konusunda en küçük bir şüphem yok.
Olan bitenin Ak Parti’nin bileğini bükme, yani Ortadoğu’da farklı bir süreç başlatma iradesini ezme amacı taşıdığını, Mısır’da, Tunus’ta yapılanın “Daha demokratik görüntü içinde” Türkiye’de de gerçekleştiğini düşünüyorum.
Belki daha da zayıflaştırılmış bir Ak Parti isterlerdi, “One Minute’ün rövanşı” ancak öyle tatmin edici bulunurdu ama halk ona izin vermedi. Yüzde 41 oyla yine de bu iradeyi en büyük parti haline getirdi ve terazinin kefesine koydu.
Ama küresel odakların Ortadoğu operasyonu bitmiş değil. Bilek bükme devam ediyor.
Yükselen terör dalgasının da bununla bağlantılı olduğunda şüphem yok.
Koalisyon temasları içinde gündeme gelen tavırlara bakmak gerekiyor:
Ak Parti’ye deniyor ki:
- Gözün tek başına iktidarda. Onun için koalisyona yanaşmıyorsun. Yeniden seçim istiyorsun. Seçimde oylarını artıracağını ve yeniden tek başına iktidar olacağını hesap ediyorsun.
Bu genel tespitten sonra “Ama öyle kolay değil” diye bir ara kelam ediliyor ve ardından farklı cenahlardan ama hemen aynı cümle kuruluyor:
- Tek başına iktidar olacak oyu alabilirsin ama ülkeyi yönetemezsin.
- Tek başına iktidar olacak oyu alabilirsin ama sana ülkeyi yönettirmeyiz!
Birinci cümleyi, Ak Parti yakınında bulunan hatta Başbakan’a yakın olanlar seslendiriyor. Bir tür stratejik değerlendirme bu. Bir ara “Global meşruiyyet için CHP ile koalisyon yapılmalı” sözü de aynı çevreler tarafından dile getirilmişti. Bu cümle de dikkatle okunduğunda, Türkiye’de olan bitenin Ortadoğu’daki gelişmelerle ilgili görüldüğü anlaşılacaktır. Bu öneriye göre CHP, global odakların stratejik hamlelerine paralel rol üstlenen bir siyasi yapı niteliği taşımış oluyor.
Diyor ki bu “Akraba çevreler”, terörü harekete geçirirler, Suriye’yi bataklığa dönüştürür, ülkeyi mülteci kumpasına alırlar, Mısır’ı, Suudi Arabistan’ı, Körfez ülkelerini başka alemlere sürüklerler, belki daha öte gidip Alevileri hareketlendirirler, yani özetle, Hükümeti, vaktiyle Demirel’in söylediği biçimde “Rodeo yapan kovboy” haline getirirler. Bir süre sonra at üstünden düşersiniz. “Yönetemeyen demokrasi” söylevleri tam o zaman için irad edilir.
İkinci ayak “Sana ülkeyi yönettirmeyiz” ayağıdır.
Küresel odakların hesabına denk düşen oluşumlar Türkiye’de her zaman olmuştur. Medyada uçları vardır, STK adı altında örgütlenmişlerdir, siyasal temsilcilerini bulurlar, mezhebi duyarlılıklar kanatılır, terör birimleri devreye sokulur vs...
O zaman açılımların, barış çabalarının, demokratikleşme hamlelerinin unutulduğu, sanki hiç olmamış hale getirildiği ve sizin “nefret objesi” haline dönüştürüldüğünüz zamandır. Kendinizi tanıyamazsınız. Siz “seçim hilesi” iddialarıyla boğuşurken, ötede koca bir coğrafyada halkın iradesine silahla el konmuş olması bile gözlerden kaçırılır.
D-8 projesinde rahmetli Erbakan’ın ayağına ilk çelme Mısır ve Libya’da atılmıştı.
Mahir Kaynak der ki, “Erbakan’ı Müslümanlığı yakmadı, D-8’le Türkiye’yi dünyada farklı bir yere ulaştırma politikası yaktı.”
Ak Parti liderliğinin yola çıkarkenki ABD- AB politikaları bu küresel güçlerin Ortadoğu ilişkileri ile daha paralel idi. Refah’tan farklı idi. Sonra ayrışma gerçekleşti. One Minute’le, Filistin’le, Arap baharı ile, Irak’la, İran’la, Suriye ile... “Dünya Beş’ten büyük” ile. “İsrail’in nükleer çalışmalarına neden tepkiniz yok?” sorgulaması ile...
Hatta sıfır sorunla... Çok boyutlu proaktif dış politika ile...
Çok olduk. Erbakan da çok olmuştu nitekim!
Erbakan’dan sonra Erdoğan geldi. Türkiye sürpriz yaptı.
7 Haziran’da Erdoğan’ın da bileği bükülmek istendi.
Belki CHP ile koalisyon da bir tür bilek bükme girişimi olarak geliştiriliyor.
CHP öyle bir operasyon aracı mıdır bilmem.
Bu yolla Erdoğan’ın-Davutoğlu’nun bileği bükülür mü bilmem.
Halk, en azından yüzde 41’de direnerek bu oyunu bozma kararlılığını sergiledi, olan biteni görünce kendi iradesini yeniden toparlar mı bilmem.
Kürtler... Barzani ile bir politik bilinç seviyesi sergilediler.
İçerde silah zoru ile bir bilinç karmaşası yaşandı.
Bölgede bilinçler üzerinde oynanıyor.
Dün yazdım, bazı muhafazakar bilinçler bile rahmetli Yazıcıoğlu’nun ifadesiyle “sürülmüşlük sendromu” içine sürüklenebiliyor.
Ne diyelim: Gün ola harman ola!