Ciltteki kırışıklıkları gidermek için bazen insanlar ameliyatları, lazer ya da botoks gibi uygulamaları kapsayan yüksek harcamaları göze alabiliyor. Acaba bunun daha kolay bir yolu olabilir mi?
Kakao -sevmeyen var mı bilemem ama- yeryüzünde hemen hemen herkesin en sevdiği besinlerden biri. Kakao ağacının kurutulup fermente edilen yağlı tohumlarından elde edilen kakao ile hazırlanan ürünler sadece bize mutluluk vermekle kalmıyor, sağlığımıza olan önemli katkıları ile de sık sık gündeme geliyor. Kakaonun bu yararlı etkilerinin içerisindeki polifenolik ve flavanol yapısındaki (epikateşin, kateşin, prosiyanidin)bileşiklerin antioksidan etkilerinden kaynaklandığı biliniyor. Bu nedenle, vücudumuzun serbest radikallerin yol açacağı oksidatif hasarlara karşı korunmasında bu tip bileşikler bakımından daha zengin olan ‘bitter kakao’ ürünleri kullanılması öneriliyor.
Oksidatif hasarın neden olduğu sorunlardan biri de cildin güneş ışınları gibi etkenlerle hızla yaşlanmasıdır. GüneyKore’de yapılan ve yeni yayımlanan bir araştırmada, yüzlerinde (alın, göz kenarı, alın vb.) gözle görünen belirgin kırışıklıklar bulunan 43 ile 86 yaşları arasında 64 sağlıklı bayanda, kakao tüketiminin bu kırışıklıklar üzerinde etkileri incelenmiş. Gönüllüler iki gruba ayrılarak altı ay boyunca bir gruba kakao içeceği, diğer gruba ise etkisiz ürün (plasebo) verilmiş. Kakao içeceği grubuna dört gram az-yağlı kakao tozu (320 miligram flavanol taşıyor) bir büyük bardak (150-200 mililitre) sıcak suda çözülerek; plasebo grubuna ise kakao aroması verilmiş flavanol taşımayan içecek verilmiş. Sonuçlar başlangıçta, üç ay ve 6 ay sonunda yapılan ölçümlerle değerlendirilmiş. Ölçümlerde gözlerin kenarında ‘kaz ayağı’ olarak adlandırılan kırışıklıkların derinliği, alındaki cilt dokusunun esnekliğindeki değişim ve yanaklardaki cilt dokusunun nemlenmesi gibi etkenler ölçülmüş. Değerlendirmede 3 aylık ölçümlerde belirgin bir farklılık bulunmamasına rağmen, 6 aylık ölçümlerde gönüllülerin kırışıklık, esneklik ve cilt nemi gibi değerlerde başlangıç değerlerine veplasebo grubuna oranla belirgin bir düzelme sağlanmış. Diğer taraftan, yapılan biyokimyasal testlerle uygulamanın güvenilirliğinin yüksek olduğu (yüzde 98,4) gözlemlenmiş. Araştırıcılar ciltte kırışıklıklar oluşmadan koruyucu uygulamaların yapılmasının daha akılcı bir yaklaşım olacağını vurguluyor.