Hani “Mart ayı dert ayı” derler ya, dedikleri kadar var olduğuna bir delil de Karadeniz taraflarından geldi. Kırım yeni bir çıbanbaşı olma istîdâdı gösteriyor. Kırım’dan bize ne diyemeyiz. Zîrâ Karadeniz’in en stratejik bölgelerinden biri ve Türkiye de Karadeniz’e en uzun kıyısı olan devlet sıfatıyla bu deniz çevresinde olup bitenlere karşı hâliyle ilgi göstermek zorunda ki bu zâten yeni bir durum değil. En geç Rusya’nın 18. Asır sonlarında ve önce ufak bir pencere şeklinde Karadeniz’e açılmasıyla berâber Kırım’ın Türkiye nazarındaki önemi de bir anda kat-be-kat artıverdi. Unutmayalım ki o târihe kadar Karadeniz, öyle mecâzî anlamda değil, gerçekden bir Türk gölü idi. Bugün bağımsız ülkele r olarak dünyâ sahnesinde yer alan; Bulgaristan, Romanya, Moldova Cumhûriyeti, Ukrayna, en güney Rusya ve Gürcistan ve bu arada tabii Kırım o sıralar henüz Osmanlı toprağı idi.
Rusya, ikinci ve hızla irileşip güçlenen bir devlet olarak Karadeniz’e çıkınca burası artık Türkler için bir iç deniz olma özelliğini kaybetdi. Üstelik Karadeniz böylece ansızın stratejik anlamda da dehşetli bir ağırlık kazandı. Çünki burası Rusya’nın “sıcak denizlere açılma hedefi” için ilk durakdı.
Bunun sonucu ise İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın da ansızın tasavvuru zor derecede stratejik ağırlık kazanmasıydı. Bütün kıyıları Türklerinken de bu Boğazlar yine fevkalâde önemliydi ama ekonomik bakımdan. Şimdi buna bir de askerî unsur eklenmişdi.
Onun için 1989’da Sovyetler Birliği kendi içine göçerek parçalanınca buna en çok sevinenler arasında hiç şübhesiz Ankara da vardı. Evet, Rusya hâlâ bir Karadeniz devletiydi ama kendi elinde kalan kuzeydoğu Karadeniz kıyılarında tek bir önemli limanı yokdu.
Kırım’daki son gelişmelere dönecek olursak; 26.100 kilometrekare büyüklüğü ile 23.764 kilometrekarelik Trakya’dan biraz daha büyük olan bu yarımada, mâlum, 1989’da Ukrayna’ya kalmışdı. Ancak ahâlîsinin önemli bir kısmı Ukran değil Rusdur. Rusların oranı %59, Ukranlarınki %24’dür. Ayrıca Rus soykırımlarından ve sürgünlerinden canını kurtarabilip tekrar vatanları olan Kırım’a dönebilmiş bulunan 220.000 kadar da Tatar Türkü vardır ki iki milyonluk genel nüfûsun %12’sine tekaabül eder. O bakımdan Türkçe de Rusça ve Ukrancanın yanısıra resmî dillerden biridir. Devletin resmî adlarından biri de “Qırım MuhtarCumhuriyeti”dir. Görüldüğü üzere Kırım Türkleri bizim kadar akılsız olmadıkları için alfabelerine kalın K (kaf) karşılığı Q harfini de almışlardır. İleride onların zekâ seviyesine ulaşabilirsek, yâni tahmînen 2050’lerden sonra, biz de alacağız inşaallâhüteâlâ!!!
Şimdi Kırım’ın pratik olarak Ukrayna’dan kopmaya başlaması ve ağleb-i ihtimâl yakında kopacak olması ve tekrar Rusya’ya bağlanması Türkiye zâviyesinden gerçi bir felâket değildir ama adamakıllı nâhoşdur. Bu değişim, yâni oradaki askerî limanlar ve benzeri kapasitelerin yeniden Rusya’nın eline geçmesi, Türkiye’nin Karadeniz’deki askerî önceliklerini de etkileyecekdir. Türk Donanması muhtemelen, 1989’dan bu yana serbest kalan ve Ege yâhut Akdeniz’e kaydırılan birimlerinden önemlice bir bölümünü tekrar geriye almak zorunda kalacakdır. Gerçi Rusya bizim çok sevgili ve canımız ciğerimiz komşumuzdur ama atalarımız korkulu rüyâ görmekdense uyanık durmanın daha hayırlı olduğunu söylerken elbet bir bildikleri vardı.
Programımıza “Kırım’dan gelirim, adım Sinan’dır” isimli serhad türküsüyle son veriyoruz.
Şen ve esen kalınız!