Cannes Film Festivali’ne bu yıl ‘Avrupa’da Film Finansmanının Geleceği’ konusunda atölyeyle katılan Avrupa Görsel-işitsel Gözlemevi’nin her yıl festivalde yayınladığı dünya sinema sanayii istatistik raporu Focus yine dolu içeriğiyle okuyucuyla buluştu. Raporun giriş makalesi, ‘Kırılmış Hollywood, Parçalara Ayrılmış Avrupa’ başlığını taşıyor. Makalede, dünyadaki sinema salonu sayısının %6 artışla 142 bin’e ulaştığı, küresel gişe hasılatının 36.5 milyar doları bulduğu, geçen yıl Avrupa’nın 1600 civarındaki film üretimiyle tüm dünyada 6500’ün üstünde film yapıldığı ifade ediliyor.Ancak devamında, bu olumlu göstergelerin yanında sektörün en büyük yayını Variety’deyeralan ‘Kırılmış Hollywood’ başlığıyla çıkan yazıda, Amerika’daki 22 üst düzey yöneticinin sinema sanayiinin geleceği hakkındaki endişeleri dile getiriliyor. Kuzey Amerika’da sinemaya giden seyirci sayısında düşüş olduğu, kırk yaş üzeri seyircide artış ama genç yaş gruplarında azalma olduğu, örneğin kablo tv seyircisinin bile azaldığı, video korsanlığının varlığı gibi etkenlerin sistemin denge unsurlarına bir meydan okuma anlamına geldiği belirtiliyor.
Hollywood’un yaşadığı sorunlar Avrupa’da da mevcut ancak başka biçimlerde kendini gösteriyor. Son dönemde Avrupa’da tüm görsel-işitsel sektörde gelirlerin düştüğü, gişe hasılatlarının gerilediği, Amerikan gruplarının piyasada güçlerini arttırdıkları ortaya konuyor.Tanıtım marketindeki durgunluk ve kamu yayıncılığının zayıflaması Avrupa’da bir başka olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sinema filmlerinin dağıtım ve gösteriminden gelen gelirlerinin yanında, ödemeli tv ve paralı video hizmetinden gelen katkıların üretime yatırılması kanunla düzenleniyor. Fransa, Almanya, Polonya, İspanya, Belçika, Portekiz ve Hırvatistan gibi ülkelerde film yapımına kamu desteği zorunlu olarak yapılıyor. Internet üzerinden yapılan yayınların da destek olarak dönmesi üzerine düşünülüyor. Netflix, Amazon, iTunes, Hulu, Google Play gibi platformlara yapılan doğrudan satışlar hala azınlıkta kalmakta ve gelir dönüşü anlamında fazla bir şey ifade etmemektedir.
Hakların bölgeselleştirilmesi genel manada film dolaşımının bütün potansiyelini sergileyememesine yol açmakta, Avrupa pazarının kültürel ve linguistik bakımdan bölümlenmesinin tesirlerini yaşamaktadır. Ancak bölgeselleşme uygulamalarının kaldırılması, kimilerine göre uluslararası büyük platformların yararına olacak, yüksek bütçeli filmlerin ve Amerikan dizilerinin Avrupa çeşitliliği ve farklılığının aleyhine bir durum olarak ortaya çıkması gündeme gelecektir. Avrupa’da ulusal ekosistemlerin korunması yönündeki çalışmalar eskiden beri devam ettirilmekte, yapım ve dolaşım şartlarının iyileştirilmesi üzerine sürekli kafa yorulmaktadır. Hollywood’un istatistiklere olan iştahının yanında, Avrupa film ve görsel-işitsel sanayiinin iktisadi şeffaflığının standartlarını geliştirip tesis etmesinde karşılaştığı zorluklar hakkında çalışmalar arttırılmalıdır.