Sultanahmet’te patlama. Verilmek istenen ana mesaj elbette çok açık. Eğer Türkiye son dönemde çizdiği yol haritasından vazgeçmezse, hemen her an güvenlik endişesi yaşayan ve istikrarsız bir ülke olacak.
Meselenin nereden nereye ve nasıl geldiğini anlamak için çok gerilere gitmeye gerek yok. Son iki yılda giderek belirgin hale gelen bir büyük tehdit var. Bu tehdit şu anda görünen terörle mücadeleden çok daha geniş ve kuşatıcı. Ancak eğer terörle mücadele kararlı biçimde yürütülmezse, daha büyük bir tehdide dönüşecek özellikler taşıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bu büyük tehdidin varlığını ve nasıl mücadele edilmesi gerektiğini devlet politikası olarak ilan ettiğinde, kelimenin tam anlamıyla yalnızdı. O ana kadar devam eden çözüm süreci, müzakere ve benzeri başlıklar üzerinden yürüyen politikaların; iyi niyet bir yana, tamamen devleti yok etmeye dönük bir hamleye dönüştüğünü ifade etti ve o günden bugüne mücadelesini sürdürüyor.
Çok sayıda akademisyenin imza attığı bildiri, Cumhurbaşkanı tarafından yürütülen mücadelenin ciddi sonuçlar üretmeye başladığının ifadesi. Terör örgütünün, yıllar yılı gerek ülkemizde, gerek bölgede ve gerekse uluslararası arenada oluşturduğu ilişkiler ağı, böyle örgütlenmeler ve karşılıklar üretmeye müsait ne yazık ki. 7 Haziran seçim sonuçlarında da gördük ki, Türkiye’nin kendi içinde ve yakın coğrafyasında Kürtler üzerinde söz sahibi olması, pek çok güç merkezini çileden çıkarıyor. Nitekim HDP ve ortaklarının bu yönde geliştirdiği proje, 7 Haziran’da sonuç verdi ve siyaset bir anda kilitlendi.
O günden sonra siyaset sahnesindeki bütün kritik hamleler Erdoğan’dan geldi. Burada hamleden kastımız, seçimler, iktidar veya koalisyon ihtimalleri değil. Cumhurbaşkanı böyle alanlara değil, doğrudan Türkiye’yi hedef alan büyük tehdide odaklandı. Toplumla bu tehdidi paylaştı. Devlet aklındaki zaafları gidermek için büyük riskler aldı. Sonuçta proje sahipleri değil, Erdoğan’ın doğrudan milletle paylaştığı tezler galip geldi. 1 Kasım sonuçlarının net okumasını böyle yapabiliriz.
Şimdi malum metne imza atanlar, ne söylediklerinin ve ülkenin nerede olduğunun ne kadar farkında bilinmez. Ancak bu hamleyi hafife almamak gerekiyor. Bu büyük bir kurgunun önemli bir parçası olarak görülmeli ve devlet aklının zaafa uğramasına asla izin verilmemeli.
Eğer burada niyet herhangi bir şekilde Türkiye’nin müzakere gücünü artırmak veya benzeri bir manevra alanı oluşturmak olsaydı; olup biteni aydın vicdanının yansıması olarak görebilirdik. Hayır; bu bir projedir. 7 Haziran öncesi tezgahlanan hamlenin bir benzeri veya uzantısıdır. Hedefi, Ankara’nın mücadele gücünü kırmak, müzakere adı altında terör örgütü ve uzantılarını tekrar güçlendirmek, ama hepsinden önemlisi böyle bir mücadele sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yıpratarak gücünü azaltmak. ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ korosunun imzaya açtığı metnin arkaplanı bu.
Önümüzdeki günler, bu konuda kimsenin ortalarda gezinip bakalım ne olacak ona göre hareket ederiz diyemeyeceği kadar zorlu olacak. Duruşu ve yol haritası net Tayyip Erdoğan’ın. Bunu farklı güç odaklarıyla veya hesaplarla değil, yine doğrudan milletle paylaşarak yürütecek.