"Dert başka, dert. Hedefleri bu ülkeyi bölmek, parçalamak. Şunu iyi bilsinler, bu devletin içinde başka bir devlet olmayacak. Ne paralel devlet ve özyönetim ne bir başkası. Devlet içinde devlet kurmak isteyen her türlü yapı bedelini ağır ödeyecek, ödüyor zaten.”
Türkiye’nin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan söylüyor bunu. Aslında uzunca bir süredir yapılanları özetliyor Erdoğan.
Türkiye üzerinde müthiş bir baskı var. Cumhurbaşkanının yüzde 52, AK Parti hükümetinin yüzde 49.5 oy alması, her iki seçmenden birinin desteğini arkalaması bazıları için bir anlam ifade etmiyor.
2002 yılında Ak Parti seçim kazanıp Türkiye’yi yenileştirmeye başladığı ilk günlerde, sırça köşklerinde oturanlar, kendilerini bu ülkenin sahibi, (ki haksız da sayılmazlar, rejim bu duyguyu 80 yıldır sürekli pompalıyordu) seçim kazanan Ak Parti ve ona oy veren çoğunluğu da varoştan kendi mahallelerine gelen çocuklar olarak gördüler. Kafaları “müsaade edelim bu varoş çocukları bizim parkımızda biraz oynasınlar, sıkılırsak nasıl olsa kovarız” şeklindeydi.
Arka arkaya kazanılan seçimler, “Bunlar bizim mahalleden gitmeyecekler galiba” kuşkusunu pekiştirdi. Önlem almaya çalıştılar. Bildikleri tek şey karanlık vesayet odaklarını harekete geçirmekti. Öyle yaptılar ama yine başarılı olmadılar. 2011 seçimlerinden sonra “bunlar gitmeyecek” duygusu iyice pekişince çareyi sokağı karıştırmakta buldular. Gezi bunun tezahürüydü. O günden bu yana tek hedef belirlediler. “Ülkeyi kaosa kargaşaya sürüklemek.”
Önce yerel unsurlarla denediler. HDP’yi bunun için kullandılar. Hoş HDP de teşneydi zaten. 6-8 Ekim olayları başladı ama başarılı olmadı. 7 Haziran’da kısmi başarı kazansalar da halk bu hamleyi gördü, 1 Kasım’da tedbirini aldı. Yüzde 49,5 sandıkta kazanma umutlarını tamamen öldürdü. Yerelde de bir şey yapamayacaklarını anlayınca dışarıdaki efendilerine “gelin bizi kurtarın” çağrısında bulundular. Joe Biden’ın ziyareti sırasında yerleşikleri ağırlamasına bir de bu gözle bakın.
HDP hamlesi başarıya ulaşamayınca kirletilmiş mendil gibi kenara attılar. Çünkü Erdoğan Kürt kartını ellerinden aldı. Terörle masum halkın haklarını ayırmasını bildi. Terörle etkin mücadele ederken, Kürt halkını terör örgütüne meze yapmadı, onların kucağına bırakmadı. Onun için “halk ayaklanması, öz yönetim” kadük kaldı.
Kürtleri tavlayamayanlar yeni oyun kurup bu kez Alevi kozunu oynamaya başladı. 50 kişilik Parti meclisinin 42’si Alevilerden oluşan CHP’nin son kurultayını da bu gözle değerlendirin. Piyon olarak bu kez Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçtiler. Yine iç karışıklığı deneyecekler. Bu kez Alevi vatandaşları kullanacaklar. Ama Erdoğan da Davutoğlu da Kürt kartını HDP’nin elinden aldığı gibi, Alevi kartını da CHP’nin elinden almaya kararlı. Pazartesi başlayan Alevi açılımı bunun delili.
Birçok aktörün rol aldığı bu savaşta ülkesini sevenleri, savunanları görmeli, korkmadan desteklemeliyiz. Bu yeterli mi? Değil. Aynı zamanda kimin adamı olduğu müphem kişileri de afişe etmek, eleştirmek zorundayız. “Vatanımı seviyorum” demek yetmiyor.
Eyvah ki Eyvah
Selin Sayek Böke için bu cümle. Selin Hanım, aman dikkat. Ahmet Hakan Hürriyet’teki köşesinde yerlere göklere sığdıramıyor sizi. Yapabilse göğüs kafesini yarıp içine alacak.
Selin Hanım’ı tanımıyorum ama Ahmet Hakan’ın köşesinde okuyunca, biz nasıl fark edemedik, ıskaladık duygusu hâkim oluyordu ki “dejavu” yaşadığımı fark ettim.
Yahu bu Ahmet Hakan aynı numaraları Selahattin Demirtaş için de yapmamış mıydı? Demirtaş’ı muazzam bir lider, genç, dinamik, vizyoner, Türkiye’ye çağ atlatacak kişilik olarak tanıtmamış mıydı okurlarına?
Hatta eline saz verip ekranında ağırlamamış mıydı?
Yapmıştı.
Sonra ne oldu?
Kullanıldıktan sonra çöpe atılan kâğıt mendil muamelesi yapmadı mı?
Selin Sayek Böke bu örnekten yola çıkarak dikkatli olmalı. Tabi siyasette uzun yol almak istiyorsa.