Hesaplaşmak, yüzleşmek, özür dilemek, meydan okumak...
Bunların havada uçuştuğu bir dönemdeyiz. Konu başlığı, tam yüzyıl öncesine dair iddialar. 1915’ten 2015’e uzanan bir yüz yıllık dramın, bin türlü stratejik hesaplaşmaya konu olması özetle.
Tüm bu tartışmaların konusu ya da merkezi ‘insan’ gibi görünse bile, ne acı ki ‘insan’ın olmadığı bir gündem bu. İşte tam da bu nedenle şu cümleler önemli ve insanlık adına çok değerli:
‘Ermeni vatandaşlarımız için özel bir anlam taşıyan bu günde, Birinci Dünya Savaşı şartlarında hayatını kaybeden tüm Osmanlı Ermenilerini bir kez daha saygıyla anıyor, çocuklarına ve torunlarına taziyelerimi sunuyorum.
Osmanlı İmparatorluğu’na ve Cumhuriyetimize yaptıkları ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi katkıları daima takdirle hatırladığımız Ermeni toplumunun, coğrafyamızın her köşesindeki hatıralarını güzel duygularla yâd ediyorum.
Ermeni toplumunun geçmişte yaşadığı üzüntü verici hadiseleri bildiğimizi ve acınızı samimiyetle paylaştığımı bir kez daha ifade ediyorum. Osmanlı Ermenilerinin dünyanın her yerindeki torunlarına gönül kapılarımızın sonuna kadar açık olduğunu da bilmenizi istiyorum. Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.’
Bu cümleler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ait. Türkiye Ermenileri Patrik Vekili Aram Ateşyan’a hitaben yazılmış. Kim soykırım iddiasında bulunmuş, kim bunu parlamentosunda kabul etmiş ya da etmemiş, tüm bu hesaplaşmaları bir kenara bırakabilen; sadece ve sadece yaşanan acıları paylaşmaya çalışan ifadeler bunlar.
Bu ifadelerin neden bu kadar değerli olduğunu anlamak için kafanızı kaldırıp dünyaya bakmanız yeterli. Sahiden Rusya, Ermenilerin acısını paylaştığı için mi ‘soykırım’ iddiasını parlamentoda kabul ediyor? Yoksa Ermenistan’la ilgili stratejik hesaplarını sürdürebilmek için mi?
Yakın tarihte terörden, öncesinde savaşlardan bunca acı çekmiş bir ülkenin çocukları, kendisine yapılan zulümleri öne çıkararak, başkalarının acısını yok sayamaz mıydı? Türkiye bunu söylemekten aciz olduğu için mi Cumhurbaşkanı Erdoğan bu satırları dünyaya ilan ediyor? Yoksa gerçekten gönül kapılarını açtığı için mi?
Milyonlarca mülteciyi topraklarında, kendi sıkıntılarına rağmen barındıran bir ülkeyi, Akdeniz’in sularına gömülüp hayatını kaybeden yüzlerce insanı yok sayan zihniyetin anlamasını zaten beklemeyelim.
Türkiye’nin tavrı, duruşu ve dünyaya yaptığı tüm çağrılar cesarettir, gönül ve insan merkezlidir ve geleceğe doğru bakmak isteyenler için gerçek bir yol haritasıdır. Unutanlarınız vardır, ne yazık ki çabuk unutuyoruz. Geçen yıl tam bu zamanda o zaman başbakan olan Tayyip Erdoğan bir mektupla şu cümleleri dünyaya ifade etmişti:
‘Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar. Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder. Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir. 1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir.’
O zaman ifade etmiştim. Tekrar edeyim. Bu tavır, yanlışı savunmayan, ama aynı zamanda bunları her zeminde tartışmaya açacak bir cesaret ve şeffaflığın göstergesidir.
Yine Erdoğan’ın cümleleriyle bitirelim: ‘Aynı coğrafyanın çocukları, geçmişlerini konuşacak ve kayıplarını birlikte anacaklar. Yeniden ortak değerler üreterek ve bir gelecek inşası için yola koyularak.’