Başlıktaki ifadeyi şu şekilde de değiştirebiliriz:
Kim ki bundan sonra İsmail’e “bağımsız gazeteci” derse...
Üç noktadan sonrasını da yazayım o halde:
Kim ki bundan sonra bana “yandaş gazeteci” derse, alacağı cevap çok ağır olacaktır. (Bunu diyecekler, dağarcıklarından küfür seçsinler.)
Net söylüyorum.
İsmail’leri, Washington Portakal’larını, Ekrem İ.’ye secde eden bağımsız (!) gazetecileri, baklavalı kazak giydiği için kadına şiddet eylemi hoş görülen bazı “sırıtık” moderatörleri gördükten sonra, karşılaşacağım her “yandaş” ifadesi için, ağır küfürlerden birini sallayacağım; kızmak gücenmek olmasın...
Bu cümleden olarak, İsmail gibilerine “bağımsız gazeteci” diyecekler de “küfürlerden” paylarını almalıdırlar, elbette alacaklardır. (“Küfür etmek yakışık alıyor mu?” diyecekler için özel not: “Yandaş” diyerek 17 yıldır öyle küfürlere, öyle ağır hakaretlere maruz kaldık ki, maruz kalıyoruz ki, ne eşimizi dostumuzu, ne kundaktaki bebeğimizi bırakıyorlar. Benim muhtemel ifadelerim yanlarında iltifat gibi kalır.)
Gelelim İsmail’gillerin bağımsız ve tarafsız gazeteciliğine...
Görüyoruz...
Haber sunarken, konuk ağırlarken, rakip siyasetçilerden bahsederken görüyoruz.
Seçim gecelerinde daha net görüyoruz...
Neredeyse heyecandan kurdeşen dökecekler; kıpır kıpırlar, destekledikleri aday öne geçince “çak” bile yapıyorlar.
Hadi bunları “tolere edilebilir taraftarlık” sayalım... Olur... Heyecana kapılıp ölçüyü kaçırabilirler... Hoş görüyoruz...
Peki, Ekrem İ.’yle gizli otel buluşmaları da ne oluyor?
Üstelik bağımsız ve tarafsız gazetecimiz İsmail Küçükkaya, bu buluşma ortaya çıkınca, birtakım yalanlara başvurdu, gözümüzün içine baka baka “karartma” uyguladı.
Mesela, Binali Yıldırım’ı da aradığını söyledi.
Ki, yalandı.
Bilakis, Binali Yıldırım’ın basın danışmanı, gizli otel buluşmasını öğrenince İsmail’i aradı, “neler olduğunu” sordu... Ama İsmail, Ekrem İ.’ye yaptığı gibi, Binali Yıldırım’ı ziyaret edip, programın detayını görüşmedi.
İkinci yalan:
İsmail, Ekrem İ.’yle topu topu 3-4 dakika görüştüğünü söyledi.
Ki, yine yalandı.
Ekrem İ., görüşmenin 15-20 dakika sürdüğünü açıkladı. İsmail’in yalanını “ele verdiğini” anlayınca da, “tornistan” yolunu seçti: “15-20 dakika görüştük ama İsmail en fazla 2-3 dakika konuşmuştur.”
İkisi de yalan söylüyordu:
Görüşme ne 2-3 dakika, ne de 15-20 dakika sürmüştü.
Görüntüler her şeyi ortaya koyuyordu:
İsmail, kararlaştırılan saatte otele gidiyor, güvenlikten geçtikten sonra Ekrem İ.’nin koruması Mustafa Akın tarafından karşılanıyor. Birlikte, yürüyen merdivene yönelip yukarı çıkıyorlar. İsmail, içeride tam 101 dakika kalıyor... Bu 101 dakikanın 46’sında Ekrem İ.’yle görüşüyor, kalan dakikaları Murat Ongun ve Şükrü Küçükşahin’le geçiriyor.
Bu süre içinde ikili ne görüştüler?
Görüşme sırasında “soru alışverişinde” bulunuldu mu?
Bir diğer ifadeyle, İsmail’in cebindeki sorular çalındı mı?
Dahası...
Moderasyona ilişkin özel detaylar paylaşıldı mı? (Ki, o gece canlı yayında gördük, İsmail sorusunu tamamlamadan Ekrem İ, elindeki kartonu yukarı kaldırıyordu. Bunu en az 4-5 kez tekrarladı.)
Uzatılabilir ama burada keselim.
İsmail bitmiştir...
Hangi özrü dilerse dilesin, bizi temin etmek için hangi yalana başvurursa vursun, İsmail bitmiştir ve İsmail tarzı bağımsız gazetecilik, mesleğin “utanç” hanesinde yerini almıştır.
HAMİŞ
(Ertuğrul Özkök’e özel not):
İsmail Küçükkaya ve Ekrem İ. buluşmasının “güvenlik” görüntülerini paylaşan otele sinirleniyorsun, işin içinde “ahlaki düşüklük” arıyorsun, haklısın...
Ben de olsam o oteli “güvenilir” bulmazdım.
İyi de, görüşmenin kendisiyle ilgili bir itirazın olmayacak mı?
İsmail tarzı “bağımsız gazeteciliği” yargılamayacak mısın?
İşin içinde “ahlaki düşüklük” aramayacak mısın?