TBMM Başkanı İsmail Kahraman “Yeni anayasada laiklik olmamalı” dedi, ortalık karıştı.
Oysa Meclis Başkanı bu değerlendirmesini Meclis kürsüsünde veya Anayasa Komisyonu’nda yapmadı, sivil bir ortamda, kendi görüşü olarak yaptı.
Ama “Sayın başkanın böyle sıra dışı bir beyanı, herhangi bir kişinin çok daha aykırı bir fikrini ifade etmesinden farklı mıdır” diye sorarsanız, elbette farklıdır...
Yeni Anayasa çalışmalarının hassas bir zeminde yürüdüğü böyle bir dönemde laikliği masaya sürmek “yıkım ekibi”nin eline koca bir balyoz vermek demektir.
Nitekim ekranlardan, milletin gözünün içine baka baka “PKK terör örgütü değil” diyenlere tek kelime etmeyen hıyanet grubu, böyle bir kişisel beyandan bir “rejim tehdidi” üretti.
Yargısız infaz timleri Sayın Kahraman’ı linç etmek için hemen harekete geçti.
BAŞKAN ÜZERINDEN BAŞKANLIK SAVAŞI...
Sayın Kahraman’ın bu düşüncesine karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan Mısır’daki laiklik tavsiyesine atıf yaparak çok net bir duruş sergilediği, AK Parti “Bizim böyle bir gündemimiz yok” dediği halde hâlâ bu çok eskilerden tanıdığımız “Rejim elden gidiyor” yaygaralarının amacı çok farklı.
Mevcut yönetim sistemimizin bu defolu haliyle artık Türkiye’yi taşıyamadığı gerçeğini inkar etmekte zorlanan statükocular, bu değişim sürecini engellemek için önlerine çıkan her fırsatı kullanmaya çalışıyorlar.
Normalde bu kadar net noktalamadan sonra bu konu kapanır değil mi? Kapatmayacaklar... Bu sakızı daha çook çiğneyecekler. Ve sabun köpüğünden ürettikleri bu suni tartışma üzerinden mevcut din düşmanlığı tipi laikliği konsolide etmeye çalışacaklar.
LAIKLIK TARTIŞILMAZ MI?
Peki Türkiye’nin bir laiklik meselesi yok mu?
Bal gibi var...
Ama laikliğin kendisi ile ilgili değil, Türkiye’deki uygulanma biçimiyle ilgili bir problem.
Çünkü her ne kadar laiklik bize Yurttaşlık Bilgisi derslerinde, “Herkesin arzu ettiği gibi inanması ve inandığı gibi yaşaması” olarak öğretilse de Türkiye’deki uygulaması “Laiklik=İslam düşmanlığı şeklindedir.
Eğer böyle bir çirkin oyun yoksa “Yüzde 99’u Müslüman” diye anılan bu ülkede neden Müslümanların inandığı gibi yaşamasına izin verilmedi?
Madem laiklik vardı da neden yıllarca başörtüsü problemi yaşadık. Sadece inancının gereği olarak başını örtmek isteyen kardeşlerimiz neden yıllarca üniversite önlerinde ağladı? Neden her YAŞ’ta, içki içmemek veya namaz kılmak dışında hiçbir kabahati(!) olmayan en kaliteli askerler TSK’dan kovuldu. Hem de bütün özlük haklarını gasp ederek. Ve bırakın kamu kurumlarını özel sektörde bile işe girmesini yasaklayarak.
Biz “İslam devrimi, şeriat yönetimi, din esaslı devlet” diye lanse edilen model ve yönetimleri de çok iyi biliyoruz. Ve bu tecrübelerimizin de ışığında laikliğin bizim için en ideal sistem olduğuna yürekten inanıyoruz. Ama yeter ki istismarcılığın dibini bulmuş bu zavallılar artık laikliği bir din düşmanlığı olarak algılamaktan vazgeçsin.
Onun için Sayın Kahraman’ın bu çıkışı, laikliğin kendisine değil, Türkiye’deki uygulanma biçimine bir isyan olarak değerlendirilmelidir. İfade biçimi farklı olabilir ama Türkiye’nin böyle bir laiklik problemi vardır. Tam da yeni tarif ve tadillerin yapılacağı şu dönemde bu istismar önlenmeli ve laiklik, olması gereken yerine oturtulmalıdır.
Bunu da en çok “laiklik aşığı” olanlar istemelidir. Çünkü yanlış kullanımlar, kullananı değil; yanlış kullanılan kuralı yozlaştırır.