Cumhur İttifakı'nın ortağı Devlet Bahçeli'nin geçtiğimiz yıl Ekim ayında yaptığı çağrının jeopolitik gelişmelerle ilgisini vurgulamıştık. DEM Parti temsilcilerinin İmralı ziyaretleri ve ardından yaşanan trafik Ankara siyasetini hareketlendirmişti.
Irak'taki bölgesel yönetimin lideri Mesud Barzani'nin Suriye'de Mazlum Abdi ile görüşmesi ise Suriye'nin kuzey doğusundaki SDG yapısının akıbeti için önemliydi. Ankara için KDP çizgisi bir tehdit oluşturmuyor. Barzani günün sonunda Bağdat ve Ankara arasında olduğunun farkında. Barzani ailesinden gelen siyasi tecrübesi ve Arap dünyasını tanıması onu bölgedeki gelişmelere karşı daha dikkatli kılıyor.
Suriye'deki PYD/YPG/SDG çizgisi ise 2013 sonrası ortaya çıkan boşlukta sürülmüş tarla gibi. ABD, Fransa ve şimdi de İsrail'in tesir alanında. Hamas'ın başlattığı sürecin Gazze'deki nüfusu göçe zorlayacağını, önce Lübnan'ı sonra Suriye'yi etkileyeceğini ilk haftalarda öngörenler için Suriye'de bir sonraki bölüme hazır olmak gerekiyordu.
PYD/YPG örgütünü yıllardır Menbiç, Rakka ve Deyrizor hattına sürükleyen Amerikalılardı. Arap nüfusun hâkim olduğu bu şehirlere dönük yayılma süreci ve daha sonra SDG çatısında ısrar edilmesi bölgeye dışardan yapılan müdahalenin sonucuydu.
7 Ekim 2023 sonrası yaşanacak kırılmaları Öcalan'ın da gördüğünü ve Ankara'ya bir mesaj yolladığını söylemeliyiz. Bu gidişatın bölgedeki Kürt sosyolojisini içinden çıkılmaz bir maceraya sürükleme riskine karşı İmralı'dan gelen formül güvenlik bürokrasisinin en üst katında dikkate alındı. ABD'nin konjonktürel planlarına karşı Öcalan, DEM Parti'yi içerde siyaset zemininde tutacak ve dışardaki örgüt mensuplarına bir çağrı yapacaktı.
ABD ve İsrail'in İran'a karşı Kürtleri öne sürmek, bölgedeki planların merkezini teşkil ediyor. İran'da başlatmak istedikleri değişimde kara unsuru olarak Kürtleri öne sürme planı Öcalan'ın da sesini çıkarmasının temel sebebi.
Türkiye kamuoyunda Öcalan'a karşı bir yumuşama söz konusu değil. Bu durumu Cumhur İttifakı bileşenleri de gayet iyi biliyor. Zaten pazarlık da söz konusu değil. Ancak, bölgedeki risklerin atlatılması ve Irak-Suriye hattında ortaya çıkacak sükûnet bölge ekonomisinin temel motivasyonu olacak. Terör içerde ve dışarda tüm unsurlarıyla tasfiye edildikten sonra noksan kalan demokratikleşmeye herkes evet diyebilir.
Irak-Suriye geçişlerini imkansız kılan Pençe-Kilit harekatları 27 Mayıs 2019'da başladı ve PKK/KCK taşeron örgütü giderek işlevsiz kıldı. Pençe-Kilit harekatlarının yalnızca terör örgütünü değil Kandil'e tesir eden başka başkentleri de kilitlediğini unutmayalım.
Bu hattın maceraya girmek yerine Şam'la uyum içinde hareket ederek yeni hükümette üst katlarda temsil edilmesi daha kalıcı bir istikrar sağlayacaktır.