İslam'ın gayrimüslimlerle ilgili bakışı nettir. Ehlikitap denir ve ehlikitap hukuku vardır. Kitabımız da Allah'ın adının anıldığı yerlere karşı saygıyı emreder. Hatta savaş anında bile Kilise ve Havra gibi mabetlere saygılı olun der. Osmanlı bunu asırlarca uyguladı. Kiliseler ve havralar güven içinde varlıklarını sürdürdüler. İslamiyet'in bu pratik gerçeklikleri içinde 1924 Nüfus Mübadelesi'ne kadar gayrimüslimler, İstanbul nüfusunun %45'ni oluşturdu.
2007 yılında AK Partinin iktidarı ve başlatılan reformları karşısında hoşnutsuz kalan derin çevreler, Batı'ya mesaj vermeye yöneldiler. İrtica geliyor, İslamcılar iktidarda söylemi üretilmeye çalışıldı. Bunlar Hristiyanları kesen adamlar dendi. Trabzon'da bir rahip katledildi. Bunu düzenleyen adam, sonra Hrant Dink'i katleden kişiyi ikna eden ile aynı çıktı. Malatya'da da Zirve Kitabevi olayı ile yine misyonerler bıçakla doğrandı. AB desteğini çekmedi ve İslamcıların şeriat getireceğine ve Hristiyanları katledeceklerine de inanmadı.
Türkiye'de toplam 250 bin civarında gayrimüslim var. Bir de yeniden Hristiyanlaştırma gayretinde olan misyonerlerin çalışmaları ile karşılaşıyoruz. Misyonerlik etrafındaki tartışmalar beka ve güvenlik çerçevesinde konuşuluyor. Buna bağlı bir şekilde zaman zaman gayrimüslimler de kamusal imge açısından hedef haline gelebiliyor. Dışlanma ve tehdit algılanmasına dâhil oluyorlar.
Hâlbuki hükümet, gayrimüslimler için önemli adımlar attı. Vakıflarını iade etti, Van adasındaki tarihi Ermeni Kilisesi'ni açtı. Hatta geçen yılın sonunda İstanbul'da cumhuriyet tarihinde ilk defa bir kilise inşasına gidildi: Süryani Kilisesi inşası. Devlet geleneğimizin uzun tarihinde, gayrimüslimlerle hep yapıcı ilişkiler hâkim olmuştur. Fırtınalı savaşlar, milliyetçilik ve ayrılıkçı hareketler zaman zaman bunu sarsmıştır.
Muhafazakâr siyaset de her zaman gayrimüslimlere karşı bu tarihi gelenek içinde davranmaya gayret etmiştir. Ancak öte yandan gayrimüslimleri hep tehdit gören ve dışlama politikaları peşinde olan siyasetler de kimi zaman zuhur etmiş. Bunun farkında olan ve toplumu da kargaşalığa yöneltmek isteyenler çeşitli siyasetlere yöneliyorlar.
En son Santa Maria Kilisesi'ne saldırıda bulunuldu ve mabette bir kişi katledildi. Birçok kişi de yaralandı. Terör estirildi. Türkiye'nin devleti de, hükümeti de, halkı da mabetlere saldırılmasına hiçbir zaman hoş bakmaz. Orta Doğu'da Şiiler ve Sünniler arasında camiler yakılıp durulurken, bizde kiliselerde ve havralarda bile toplum buna hiçbir zaman olumlu demez. Anadolu'daki dini anlayışın ve irfanın ruhu budur.
Kiliselere ve havralara saldırı tamamen terörist ve derin çevreler yapıyor. Bu eylemler bugüne kadar genellikle üç sebepten yapıldı. Toplumda kargaşa üretmek, siyaset alanı üzerinde etkide bulunmak ve Batı kamuoyuna mesaj vermek. Bunun için de ideolojilerle beyinleri yanmış çeşitli fanatikleri kullanıyorlar. Hrant Dink'i öldüren de bu fanatik duyguyu taşıyandı, Malatya'da insanları katleden de. Santa Maria'da ise DEAŞ'ın fanatik teröristleri yaptı.
İstanbul, payitahttır. İstanbul, büyük dünya şehridir. İstanbul kültür ve turizm şehridir. Çok yakında büyük bir seçime gidiyor. Bütün bunları etkilemek gibi bir tarafı var bu saldırının. Aslında bu kurşunlar ve barbarlıklar İstanbul'a sıkılıyor. İstanbul ruhuna sıkılıyor. Çünkü bu ruh dini çoğulculukla yaşar. Bu ruh, her zaman gayrimüslimlere ev sahipliği yapıyor. Bu ruh, medeniliğin inançla olan tecrübesini yaşatıyor.
İstanbul, İslam şemsiyesinde inançların ve kültürlerin barışını korumaya devam edecek. Kendi ruhuna en yakın olan ve ona saygı duyan siyaseti seçecek. Gerisi beyhude bir çabadır.