Başörtüsü ile ilgili yasal düzenlemelere sürekli karşı çıkan ve her defasında iptali için Anayasa Mahkemesi’ne götüren, 2007’de sırf eşi başörtülü diye cumhurbaşkanı adayına muhalefet edip 367 garabetine sığınan CHP’nin başörtüsü konusundaki kusurunu itiraf etmesi takdir edilecek bir yaklaşımdır.
Öyle anlaşılıyor ki, İmamoğlu ve Yavaş vasıtasıyla muhafazakâr oylara ulaşma başarısı böyle bir açılıma götürdü CHP’yi.
Sebep ne olursa olsun alkışlanacak bir tavırdır.
***
Ancak millete ‘İnandığınız Allahınız belanızı versin’ diyen, cumhurbaşkanına bel altı ifadelerle hakaret eden, cami minarelerini penise benzeten, bu ve benzeri ifadelerle milletin değerlerine alenen hakaret eden, devletine seri katil diyen, sözde soykırımı savunan, üstelik düşüncelerinin de arkasında olduğunu söyleyen birini İstanbul İl başkanı olarak tutan ve koruyan Kılıçdaroğlu’nun bu itirafı inandırıcı değildir!
Milletin değerlerine hakaret eden birini il başkanı olarak orada tuttuğu ve savunduğu sürece başörtüsü hakkındaki açıklaması bence siyasi takıyyeden öte bir anlam ifade etmez!
***
Kılıçdaroğlu maalesef ana muhalefet partisine genel başkan olacak kıratta ve kalibrede bir siyasetçi profili çizmiyor. Kasaba politikacısı düzeyinde bir siyasetçi izlenimi bırakıyor. Bilerek ya da farkına varmadan Türkiye düşmanlarının argümanlarına sahip çıkıyor.
Mesela emperyalizmin kuklası FETÖ, Türkiye’nin teröristlere silah verdiği propagandası yapmaktadır. Maalesef Kılıçdaroğlu aynı iddiayı ana muhalefet lideri olarak pervasızca seslendirmektedir.
En son, 3 Eylül’de Habertürk’ün kendisiyle yaptığı söyleşide canlı yayında‘Türkiye teröristlere silah veriyor!’, ‘Türkiye terörist ihraç eden ülke olacak!’ cümlelerini kurmaktan çekinmemiştir.
Bu cümleyi kuran bir ana muhalefet lideri, ülkenin bence en büyük sorunudur!
***
Kontrolü emperyalistlerin elinde olan PKK’nın siyasi uzantısıyla ilişkileri, ortağı İP’i bile rahatsız etmektedir.
Son olarak İstanbul’da topladığı Suriye Konferansı ile de kendi devletinin politikaları aleyhine kararlar alarak Türkiye düşmanlarını sevindirmiştir.
Türkiye tam da Fırat’ın doğusuna harekât için tüm hazırlıklarını tamamlamışken, BM’nin kabul ettiği meşru muhalefeti terör örgütü olarak değerlendirip Suriye’nin üçte birini işgal eden PYD/PKK’dan hiç bahsetmemesi, Türkiye’nin asker çekmesini istemesi bardağı taşıran son damla olmuştur!
Türkiye düşmanlarının Berlin’de düzenlediği toplantıya bir milletvekili göndermesi veterör örgütü yandaşlarıyla bir araya gelmiş olması ise adeta tüy dikmiştir.
***
İşte bu noktada, MHP’nin Kılıçdaroğlu’nu takibe almış olmasını siyasi bir tepki olarak normal karşılamak gerekir.
Kılıçdaroğlu siyaset tarzı ile hakikaten bir sorundur.
Hakkında suç duyurusuna bile hacet yok. Türkiye’yi teröristlere silah vermekle itham ettiği gün savcılığın harekete geçmesi gerekirdi.
Dolayısıyla ben MHP’nin tepkisini normal karşılıyorum.
Fakat dokunulmazlığının kaldırılmasını isabetli bulmuyorum.
Hak etmediği için değil, Türkiye’ye maliyeti yüksek olacağı için istemem.
***
Zaten Türkiye düşmanları, ülkemizdeki demokrasi, özgürlükler ve hukuku eleştirerek ülkemiz aleyhine dört koldan propaganda yapıyorlar. Bir de ana muhalefet liderinin dokunulmazlığı kaldırılırsa bunu tepe tepe kullanırlar. Düşmanın eline malzeme vermemek lazım diye düşünüyorum.
Evet, fezlekeler hazırlanmalı ama kesinlikle dokunulmazlığı kaldırılmamalıdır.
Siyasetçiler rakiplerini yargıda mahkum etmek yerine millet vicdanında mahkum etmeyi yeğlemelidirler.
Dokunulmazlığı kaldırılır bir de ceza verilirse işte o zaman kasaba politikacısından bir kahraman üretilmiş olur ki siyaseten yanlıştır!