Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'den çok HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı olduğu artık herkes için aşikâr. Buna 6'lı koalisyonda bir nebze Meral Akşener direnmeye çalıştı ancak onu da "bir biçimde" razı ettiler. Nasıl bir biçimde razı ettikleri bu yazının konusu değil. Zaten bizce de malum değil.
Şu kadarını biliyoruz ama Akşener'in razı olma sebebi İYİ Parti'ye verilecek bakanlık ya da Akşener'in Cumhurbaşkanı yardımcısı olması değil. Hatta masaya dönüşünün gerekçesi olarak sunulan Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları'nın "İcracı Cumhurbaşkanı Yardımcıları" olarak konumlandırılmaları da değil. Zaten "icracı" demek suretiyle karar yetkilerinin olmadığının altı çiziliyor. Bu; Meral hanımın masaya; hepten bedavaya dönmediği intibaı vermek dışında bir anlam taşımıyor. Düştüğü durumdan onurlu çıkış senaryosu diyelim...
Bakanlık, Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı gibi rüşvet-i makamlarla iktifa edenler ise zaten HDP'nin Kılıçdaroğlu dayatmasına itirazı olmayan küçük ortaklar. Dişe dokunur seçmen kitleleri de olmadığından İYİ Parti gibi "Kılıçdaroğlu'nu partimizin seçmeni istemiyor" şeklinde bir argüman da öne süremediler. Rüşvet-i koltukla iktifa ettiler.
Gelelim HDP'nin Kılıçdaroğlu ısrarının sebebine ve CHP-HDP samimiyetinin köken ve gerekçelerine.
Daha önce de yazdım, sanıldığı gibi HDP'nin bakanlık talebi vs. olmayacak. Bu da Kılıçdaroğlu'na HDP ittifak ortağımız değil, olsa onlar da bakanlık isterdi deme imkânı verecek. Lakin HDP'ye ve dolayısıyla PKK'ya verilen söz çok daha tehlikeli.
Seçim kampanyasında PKK'nın Kandil takımının da omuz verdiği, her gün yeni bir açıklama ile Kılıçdaroğlu'na oy istediklerini biliyoruz. Bu çirkinliğin giderek normalleşmesi zaten PKK için bir kazanım. Ama bunun da ötesinde Kılıçdaroğlu'nun sıklıkla yerel yönetimler özerklik şartını kabul edeceğiz açıklamaları doğrudan PKK'ya dönük bir vaat.
Nasıl mı?
Birkaç küçük hatırlatma.
Bir kere Türkiye zaten "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"nı kabul etmiş. Önce bunu düzeltelim. Kılıçdaroğlu, "koyduğumuz çekinceleri kaldıracağız" demek istiyor.
Söz konusu şart yeni de değil; Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi tarafından 15 Ekim 1985 tarihinde sözleşme olarak üye ülkelerin imzasına açılmış, Türkiye şartı 1988'de imzalamış, 1992'de onaylamış ve 93'te yürürlüğe koymuştur. Ancak pek çok maddesine çekince koyarak.
Şartı imzalamış 47 ülkenin 34 tanesinin hali hazırda en az bir maddesine çekincesi vardır. Bu ülkeler arasında Fransa, İngiltere Almanya gibi ülkeler de vardır.
Peki, Türkiye'nin çekince koyduğu maddeler çok mu vahim maddelerdir. Belki de değil, teknik olarak incelendiğinde daha sağlıklı analiz yapılabilir ancak, Türkiye kendi hususi koşullarını hesaba katarak çok sayıda maddeye çekince koymuştur. Nedir o hususi koşullar? En başta Türkiye, ülkenin etnik demografisini temel alarak ayrılıkçı amaçlar güden bir terör örgütü ile mücadele etmektedir. Bu gerekçeden dolayı; başka pek çok ülke için sorun olmayacak herhangi bir şart, tek başına Türkiye için şimdi değilse bile gelecekte sıkıntı üretebilir.
Ayrıca Türkiye'nin Avrupa Birliği gibi oluşumlar üzerinden ya da tekil olarak Avrupa ülkeleri ve ABD'den iç işlerine ve dolayısıyla egemenlik haklarına tecavüz algısı vardır. Bu da sözleşme şeklinde imza edilen Uluslararası şartlara ihtiyatlı yaklaşmasını gerektirmektedir.
Tüm bunlara mukabil; Türkiye 2000'lerden itibaren, pek çoğu Avrupa Birliği uyum süreçleriyle de ilişkili olarak yerel yönetimleri güçlendiren yasal düzenlemeleri hayata geçirmiş hatta çekince konulan şartların muhtevası zaten bu düzenlemelerle tatbik edilmiştir. Türkiye, hem bütçe artırımı, hem karar alma süreçlerinde yerelin güçlendirilmesi adına yerel yönetimleri daha özerk idari birimler haline getirmiştir.
Peki, hal böyle iken neden Kılıçdaroğlu'nun "Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı kabul edeceğiz" açıklaması tehlikeli olsun?
Şöyle soralım soruyu: Hal böyle iken Kılıçdaroğlu neden ısrarla bu vaadi dile getiriyor? Bunun sıradan seçmende nasıl bir karşılığı var?
Kimin umurunda ki bu, Kılıçdaroğlu, "Yerel Yönetim Özerklik Şartını kabul edeceğiz" diyor?
Bu vaat doğrudan doğruya PKK'ya...
Kılıçdaroğlu bu vaadi 14 Mayıs'ta sandığa gidecek Türk seçmen için dile getirmiyor.
Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ile PKK'ya ve PKK'yı maddi ve siyasi açıdan destekleyen Türkiye düşmanı Avrupa ve ABD'li dostlarına mesaj veriyor.
Bir bakıma, "Türkiye'yi özerk bölgelere ayırma politikanız için ben kolaylaştırıcı olacağım" diyor.
PKK ve HDP'nin "öz yönetim", "öz savunma", "özerklik" taleplerinin hikâyesini de haftaya anlatalım.