Cumhuriyet’in kurucu partisi olan CHP, yıllarca yasakların ve baskı politikalarının altında imzası olan bir parti olarak anıldı.
Ünlü 2010 anayasa referandumuyla laik yaşam tarzı baskısının bitişi ile birlikte, CHP de yeni bir yol ayrımına geldi. Çünkü, CHP’yi vareden askeri-bürokratik vesayet gerilemiş, yargısal kuşatma kalkmış, merkez siyasetteki güç dağılımı radikal bir değişime uğramıştı.
Kısacası, seçim yoluyla halktan icazet alamasa da CHP’yi hep iktidarda tutan ‘dokunulmaz’ kurumlar güçlerini kaybetmişlerdi. Dolayısıyla CHP de artık, bütün partiler gibi siyaset üreterek ayakta kalmak zorundaydı. Aksi taktirde, kanarya sevenler derneği olarak tarihin sayfaları arasındaki yerini alabilirdi.
***
İşte tam da bu yüzden, Kılıçdaroğlu genel başkan olur olmaz, ‘yeni CHP’ sloganıyla yeni bir değişim ve yenilenme arayışına girdi. Doğal olarak, sol kesimlerde bir beklenti ve coşku oluştu.
Zaman içinde, Kılıçdaroğlu’nun mesajları bu beklentiyi daha da güçlendirdi. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun derinlikli bir yaklaşıma sahip olmaması ve siyasi aklının ‘yeni Türkiye’ye uyum sağlamaya yetmemesi yüzünden, ‘değişim’ beklentileri kısa sürede yerini umutsuzluğa bıraktı. Zira, CHP’nin güçlü bir değişim iradesi olmadığı gibi birikimi de yoktu.
Anlaşılan o ki, parti içindeki ulusalcı kadroları değiştiremeyen, CHP’yi Türkiye gerçeği ile barıştırmayı beceremeyen Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’nin statükocu mirasına geri dönmeye karar vermiş.
Özellikle de ‘Oslo süreci’ ve Suriye Krizi ile ilgili söylemleri, o bildiğimiz ‘eski CHP’yi bile aşan bir nitelik arzediyor. Bu süreçte, muhtemelen Kılıçdaroğlu’nun sinirleri de çok yıpranmış olmalı ki, yeni küfür ve hakaret cümleleri icat ederek, kendi çapında yeni bir küfür kariyeri bile yapmaya başladı.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu için Suriye politikaları konusunda sarfettiği, ‘Bunu ancak ileri derecede gerizekalı biri yapar ...’ sözleri, herhalde bir parti lideri için yüz kızartıcı ifadeler olsa gerek.
***
Bölgemizde ve dünyadaki gelişmelerle ilgili siyaset üretemeyen bir siyasi liderin, sokak ağzı küfürlerle tatmin olmaya çalışması, maalesef düşük kalibreli bir siyasetin en trajik göstergesidir.
Son günlerde, Suriye konusunda yapılan değerlendirmeler ve tavırlarla saflar son derece netleşmiş durumdu. CHP’deki durum, bilinçli bir politik seçim midir, yoksa kafa karışıklığı mı bilinmez ama, özellikle ‘tezkere’ ile başlayan süreçteki küfürlü tutum, toplum tarafından Esad’ın zulümlerini örtmeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilmektedir.
Eğer Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin değil, Esad’ın çıkarları paralelinde siyaset yapmaya devam ederse, bunun faturası CHP’ye ağır olur. Esad’ın kurşunlarıyla insanlarımız hayatlarını kaybederken, Suriye diktatörüne sevgiler gönderen Kılıçdaroğlu’nu o kenar mahalle diliyle siyaset bile kurtaramaz.
Nitekim, Dışişleri Bakanı Davutoğlu, CHP liderinin Baasçı yaklaşımını sert bir dille eleştirdi: “Eğer dünyadaki herkes ve uluslararası kamuoyunun hepsi Beşşar Esed’i sorumlu tutuyorsa ve buna rağmen Türkiye’deki anamuhalefet lideri, dönüp bizi fail gibi gösteriyorsa, bunu ben hem entelektüel formasyon eksikliği olarak görürüm hem ahlaki formasyon hem de bu ülkeye aidiyet bakımından ciddi bir sorun olarak görürüm.”