Perşembe akşamı Habertürk TV'de Kılıçdaroğlu'nu dinleyen CHP'liler, karışık duygular içine girmiştir.
Kılıçdaroğlu, kendisini bitiren, adeta intihar edişi canlı yayınlanan siyasî bir şahsiyet gibiydi.
Tutarsızlıkları, doğruları söylemekten kaçınan tavırları ve çaresizliği ekrana yansıdı durdu.
Sorulara cevap verirken büyük pişkinlik sergiledi. "Gelsinler hadi yeniden seçim yapalım" bile dedi. Başka bir gezegenden konuşur gibiydi.
En yakınındaki isimlerin "Zoom toplantısı"nın, kimyasını bozduğu her hâlinden belliydi...
Beklemediği, ummadığı bir darbe almış gibi şaşkınlık içindeydi.
Ürkmüş bir hâli vardı.
Erdoğan'ı, Cumhur İttifakını destekleyen bizler, yıllardır, Kılıçdaroğlu'nun, bir milli güvenlik meselesi olduğunu ısrarla yazdık, söyledik.
İşte Habertürk'teki konuşmasında Kılıçdaroğlu asıl bu yüzünü gösterdi.
Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ ile gizli bir protokole imza atarak, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığını bir seçim pazarlığı yaptığını itiraf etti.
Biz ısrarla, muhalefet cephesinde öyle bir Erdoğan düşmanlığı var ki, bunlar Erdoğan gitsin diye memleketi bile satarlar diye isyan ediyorduk.
MİT'in seçim pazarlığına konu yapılması hiçbir vatanseverin, milliyetçinin kabul edebileceği bir şey değildir.
Hem de bu pazarlığı kiminle yapıyor?
Ümit Özdağ ile...
Bu pazarlığı Özdağ'ın ifşa etmesi de manidar.
Belli ki CHP'nin yeniden yapılandırılmasında dağıtılan roller var.
Habertürk'te Kılıçdaroğlu ile Mehmet Akif Ersoy arasındaki konuşma şöyle geçti:
"M. Akif Ersoy: "Özdağ ile aranızda bakanlıklar ve MİT Başkanlığını içeren özel bir protokol var mıydı?
"Kılıçdaroğlu: Var. İkimizin arasında imzalandı. Evet, Bu protokol kamuoyuna açık bir protokol değil. Dolayısıyla ikimizin namusuna teslim edilmiş bir protokoldür. Benim bu konuda konuşmam ahlâkî olarak doğru değildir.
"M. Akif Ersoy: Sayın Öztrak, neden "yok" diye bir açıklama yaptı?
"Kılıçdaroğlu Öztrak protokolü bilmiyor ki... Danışmanım dâhil hiç kimse bilmiyordu."
Kılıçdaroğlu'nun itirafının ortaya koyduğu gerçekler şunlar:
1. Aylarca 6'lı masadaki ortakları ile birlikte hareket ettiğini söyleyen CHP lideri, gizli işler çevirmiş. Hem onları, hem de kendisini destekleyenleri açıkça aldatmış. Güvenilmez bir siyasetçi olduğunu dünyaya ilan etmiştir.
Davutoğlu, "Sayın Kılıçdaroğlu'na Özdağ'ın iddialarını sordum. Bu iddiaların söz konusu olmadığını, üç bakanlık değil tek bir bakanlık üzerinde konuşulduğunu söyledi. Bana, 'kesinlikle bunlar doğru değil' dedi." diye açıklama yaptı.
Davutoğlu'na da doğruyu söylememiş.
2. Yüzde 2 oyu olan partiye 3 bakanlık, MİT Başkanlığını verecek kadar gözü dönmüş bir siyasî, acaba HDP ile gizli görüşmelerinde neleri içeren bir protokol imzalamıştır? Nitekim hatırlayınız, HDP'li Sırrı Sakık, Nisan başında, katıldığı bir programda, "Kılıçdaroğlu'nun da, açık ve net olarak kapalı kapılar ardında söylenenleri, kamuoyuna deklare etmesi gerekir" demişti.
3. Kılıçdaroğlu, seçim öncesinde MİT'in şeffaflığını vaat etmiş, demokrasiyi getireceklerini bangır bangır söylemişti.
İki kişi arasında gizli anlaşma demokrasi ile bağdaşır mı?
Şeffaflık demek, gizli pazarlık yapmak mıdır?
Konuştuğunun tam tersini yapan birisinin hangi sözüne inanılır?
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu'nun "Zoom toplantısı" için "etik olarak rahatsız edici" diyor. Kendisinin gizli pazarlıklara imza atması etik midir?
CHP'de sinsi/gizli acaba daha ne toplantılar, pazarlıklar var?
Şu yaşananları öğrendikçe, çok kişiden duyuyorum; "Allah bizi büyük bir tehlikeden muhafaza etmiş. Ya Kılıçdaroğlu ve muhalefet kazansaydı, ülkemiz, devletimiz, birliğimiz ne olurdu?"