CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu her hafta grup toplantısında “üzerinde çalışılmış” bir “şey” yapıyor.
Yaptığı şey “siyaset” değil.
CHP Meclis Grubu üyesi milletvekillerini Meclis’te yapılmakta olan kanun tasarılarıyla ilgili bilgilendirmek, parti görüşünü aktarmak, belli bir yönde ikna etmek, motive etmek değil.
Güncel gelişmeler, siyasi konular konusunda görüş paylaşmak ve parti grubuna siyasi önderlik etmek değil.
Hatta iktidar partisini ve Cumhur İttifakını siyaseten eleştirmek, rekabet etmek, mevcut siyasetler yerine Türkiye yararına başka siyasi önerilerde bulunmak da değil.
Ya ne?
Açık söyleyeyim.
Kemal Kılıçdaroğlu istikrarlı biçimde ülkede kaos ortamı oluşsun ve olgunlaşsın diye uğraşıyor.
Devlet içindeki bütünlük parçalansın, kurumlar arasındaki senkronizasyon ve kurum içi hiyerarşi bozulsun istiyor.
Yaptıkları, söyledikleri, ısrarla altını çizdikleri bunu işaret ediyor.
CHP içinde Kılıçdaroğlu ekibi diyebileceğimiz, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığında sivrilmiş isimlerin Meclis içi ve Meclis dışı faaliyetleri de bu tezi destekliyor.
Çünkü partiler üstü siyaset ve millet dayanışması gerektiren tüm milli ve hayati meselelerde Kılıçdaroğlu ve ekibi mevcut güçlü dayanışmayı bozmak, ufalamak, kakafoniye sebep olmak, kafa karıştırmak, mide bulandırmak için elinden geleni yapıyor.
Suriye’den Türkiye’ye sızdırılmak istenen teröre, sınırımıza zorla sokulan terör devletine, karşı taraftan ilçelerimize yapılan saldırılara karşı Türkiye sınır ötesi askeri harekat mı yapıyor?
CHP anında, kategorik olarak karşı! Evet, Meclis’te TSK’ya sınır ötesi harekatlar için tezkereye oy veriyor ama bunun karşısında duramayacağını, dursa sokağa çıkamayacağını, parti teşkilatını bir daha toplayamayacağını bildiği için “mecburen” veriyor. Ya da ortak bildiri metinlerinin dışında kalmaya cesaret edemiyor.
Ama o imzanın daha mürekkebi kurumadan ya parti sözcüsü ya bizzat Kılıçdaroğlu kürsüye çıkarak, alınan ortak kararın tam tersi yönde bir açıklama yapıyor. Çay kaşığıyla verdiğini kepçeyle çıkartmak istercesine tenakuza düşüyor ve saldırganlaşıyor.
15 Temmuz sonrası olan budur. Yenikapı mitingine mecburen gelip ardından “asıl darbe 15 Temmuz’da değil 20 Temmuz’da oldu” demesi bundandır.
Devlet içindeki FETÖ’cülerin temizlenmesine karşı çıkışı budur. FETÖ’cülerin katlettiği şehitler için ağlamazken, 15 Temmuz – FETÖ davalarına katılım sağlamazken FETÖ tezlerini seslendirmek için Ankara’dan İstanbul’a yürüyen odur.
Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve şimdi de Bahar Kalkanı askeri harekatlarında tezkereye oy verip sonra “ne işimiz var orada” demesi bundandır.
Doğu Akdeniz meselesinde, Libya mutabakatında Türkiye’nin değil Türkiye düşmanlarının yanından ses vermesi budur.
Esed rejimi Rus desteğiyle 34 askerimizi şehit ederken, Türkiye dört koldan ve misliyle mukabele edip kendi güvenliği için tuttuğu alandan geri atmazken “askeri geri çek” diyen odur.
Cumhurbaşkanı Moskova’ya ateşkes ve Soçi mutabakatına dönüş için giderken ordusu savaşta olan ülkenin Başkomutanına, milleti duada olan Cumhurun Başkanına en ağır hakaretleri eden, Meclis’te kavga çıkarıp “TBMM Erdoğan’ın arkasında değil” densin diye uğraşanlar onlardır.
Tanıyan hiç kimsenin kefil olmadığı, itibar etmediği ve “siyaset aklı ve edebi vardır” demediği Engin Özkoç’u CHP Grup Başkanvekili yapıp etrafa tükürükler ve hakaretler saçmasına yol açıp teşvik eden odur.
Meclis grup toplantılarını ta başından beri siyaset üretimi için değil kaos üretimi için değerlendiriyor Kemal Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu’nun 2010’dan bu güne; yaptığı tüm grup konuşmalarının dökümü üzerinden bir algoritma çıkarılsa eminim bu dediğim daha net görülecektir. Keşke siyaset çalışan biri bir tez hazırlasa bunun üzerine ya da bir düşünce kuruluşu çalışsa üzerinde.
Önce Yalçın Akdoğan Star’daki yazısında, sonra Mehmet Acet Yeni Şafak’taki köşesinde hatırlattı.
Kılıçdaroğlu geçen haftaki grup konuşmasında açıkça Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki hiyerarşiye saldırdı. Halihazırda sınır ötesinde tüfek omuzda bulunan, operasyonlar yapan, yurt içinde teröre göz açtırmayan, bu uğurda şehitler veren ordumuzu hedef aldı.
Şu sözler o konuşmadan:
“Mete Han’dan bu yana Türk ordusunun emir ve komuta zinciri bozulmamıştır. İlk kez 20 Temmuz sivil darbesinden sonra ordunun emir ve komuta zinciri yoktur arkadaşlar. Genelkurmay başkanının hiçbir yetkisi yoktur. Hiçbir kuvvet komutanı genelkurmay başkanına bağlı değildir. Yaşanan perişanlık, devlet aklının kaybolma perişanlığıdır.”
Bir önceki konuşmasında ise hedefi Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK)idi. “Hâkimler ve Savcılar Alçak Kurulu” dedi HSK için. Bununla yetinmedi Türk Silahlı Kuvvetleri için “sarayın ordusu” ithamında bulundu.
18 Şubat grup konuşmasında da her zaman olduğu gibi “saray” diyerek Türkiye Cumhuriyeti yönetim yeri olan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ve “saray sosyetesi” diyerek meşru yönetim kadrosu olan Cumhurbaşkanlığı Kabinesini hedefe koymuştu. Onları “egemen güçlerin taşeronu” olmakla itham ediyordu.
Bu döküm geriye doğru böyle gider. Her hafta aynı bozguncu dil. Partiler arası rekabetle ilgisi olmayan, ülke menfaati gözetmeyen yıkmak, parçalamak, bulandırmak isteyen bir söylem.
İstikrarlı biçimde istikrar bozmak için uğraş veriyor Kılıçdaroğlu.Buna rağmen o kadar başarısız ki, netice bekleyenler Kemal Bey’i beklemiyor artık. Onun yerine arzu ettikleri “gelecek” için yeni mühendislikler yapıyor, aynı amaca hizmet eden yeni “deva”lar arıyor.