Perşembe günkü yazımda Millet İttifakı içindeki adaylık ve strateji tartışmalarına bir giriş yapmıştım. Aslında biliyorsunuz; "... Bir şeyi saklamanın en iyi yolu, onu herkesin görebileceği bir yere koymaktır." İşte Millet ittifakı cephesinde yaşanan tam da bu. Aslında her şey herkesin gözü önünde cereyan ediyor fakat CHP siyasetini takip edenler, puzzle'ın parçalarını birleştiremiyor. Gelin biz birleştirelim.
**
Ortada adı resmen ilan edilmiş tek bir aday var. Kemal Kılıçdaroğlu. Ve bütün tartışmalar da aslında, bu isim üzerinde ya da etrafında yapılıyor. Kılıçdaroğlu aday olsun mu olmasın mı? Tek aday mı olsun yoksa birkaç adaydan biri mi olsun? Eğer birden fazla adayla seçime gidilir de Kılıçdaroğlu "ilk iki"ye kalmazsa ne olur? Farkındaysanız bütün denklemler, içinde Kılıçdaroğlu'nun olduğu denklemler. Oysa sağ kanattan yükselen bir Mansur Yavaş atağı olduğu herkesin malumu. Peki tartışma neden o cephede devam etmiyor?...
**
Size bir kulis bilgi. Gelecek Partisi içinde Kılıçdaroğlu'nun adaylığı tartışılırken partinin en etkili isimlerinden biri çıkıp; "...kendim bile oy vermeyeceğim biri için meydanlarda nasıl propaganda yaparım?..." diyerek isyan etmiş. Bahsettiği, kendisinin bile oy vermek istemediği o kişi, Kılıçdaroğlu. Bu serzenişe, yine partinin kamuoyunda hatırı sayılır kanaat önderlerinden biri olan bir Alevi büyüğü; "...ne o yoksa Kılıçdaroğlu'na mezhepsel nedenlerle mi rezerviniz var?" diye çıkışmış. Bu elbette tartışmayı bitiren bir çıkış olmuş. Zira kamuoyunda böyle bir algı olabileceği de bu vesileyle fark edilmiş. Ama Kılıçdaroğlu'na dönük içerideki tepkiyi bitiren bu olay değil aslında. Orada Gelecek Partisi'ni asıl bağlayan, CHP'den aldığı grup sözü. Tek başına marjinal seviyelerde oyu olan bir parti iken seçilebilecek yerlerde 20'den fazla ismin CHP listelerinden aday gösterilecek olması bütün kavgayı bitirdi. Bu aynı zamanda, ekonomik olarak çok da güçlü olmayan Gelecek Partisi için hazine yardımı anlamına da geliyor. Bu yönüyle de içeride destek bulmuş durumda...
**
İyi ama CHP bunu neden yapıyor? Davutoğlu'nun getireceği oya mı ihtiyacı var? Değil... Kılıçdaroğlu seçim sonra parlamento aritmetiği için başka bir denklem kurma peşinde. Kamuoyundaki merkez sağa olan eğilimi bildiği için, elinin altında rahatça kontrol edebileceği bir merkez sağ grup olmasını önemsiyor. Bu alanda Meral Akşener'in parlamentoyu domine etmesini istemiyor.
**
Peki, Kılıçdaroğlu'nun adaylığı konusunda Akşener nerede duruyor? Arz edelim. Pazarlık masasında oturuyor aslında. Partinin milliyetçi tabana hitap eden Koray Aydın gibi Musavat Dervişoğlu gibi isimleri ısrarla Mansur Yavaş'ı öne çıkarırken aslında liderlerinin masadaki gücünü de tahkim etmiş oluyorlar. Belki ilk başlarda sadece "Cumhurbaşkanı yardımcılığı" alıp ittifaka destek verecekken şimdi, "bakın arkadaşlar beni zorluyor" diyerek; ekonomi ve içişleri bakanlığı gibi kritik koltukları da pazarlık konusu yapabiliyor Akşener.
**
Demokrat Parti ve Saadet Partisi, Kılıçdaroğlu'nun umurunda bile değil. Hatta ciddi biçimde maliyeti yüksek birer bagaj gibi gördüğünü söylemek lazım. Ama Deva Partisi'ni yanında görmek istiyor Kılıçdaroğlu. Ancak Ali Babacan, farklı güç merkezleriyle yaptığı istişarelere bakarak 6'lı masanın ortay adayına destek vermeye yanaşmıyor.
**
Murat Karayalçın, CHP'nin kapalı kapılar ardında HDP ile de görüşmelerini sürdürdüğünü söyledi geçenlerde. Bu doğru. Ancak seçim gününe kadar kimse bunu doğrulamayacak. Sorulan her soruya, "bugüne kadar HDP'ye oy vermiş olan seçmen, bugün kimse isterse oy verebilir. Buna ipotek koyacak değiliz." diyerek yuvarlak bir cevap verilecek. Evet, seçim kazanılırsa HDP kabinede belki olmayacak ama HDP'nin itiraz etmeyeceği kişilerin seçimine de özen gösterilecek. Hassas denge bu...