Şakir Kocabaş. Ben çok az görüştüm. Bir iki kez İnsan Yayınları’nda, bir iki kez başka yerlerde. Keşke daha çok görüşseydim. İnsanız işte, aklımız o kadar ediyor. Nice iyi şeyin kıymetini kaybettikten sonra anlıyoruz.
Kitabını, onu tanımadan çok önce okudum. Yönelişler Dergisi’nde yazıyordu. Sonra, aynı derginin yayınları arasından kitap çıktı.
Kitabın adı ‘İfadelerin Gramatik Ayrımı.’
Harikaydı.
Lisan, ‘mantık’tır. İnsanın en önemli ayırıcı özelliği de ‘mantık’tır.
Çağrışımlarla gidelim, bana çok uygun. Feridüddin Attar'ın ‘Mantıku’t Tayr’ındaki mantık.
Mantıku’t tayr, ne demek?
Kuş konuşması. Ya da Kuşun sözleri. Feridüddin Attar, kuşları konuşturarak bir şiir ve bir düşünce kurmuş.
Ne oluyormuş mantık?
Nutuk’tan geliyor. ‘Nataka’ kökünden. Hani, hutbede hatip, ‘ve nataka Habibullah’ der. ‘Allah’ın sevdiği söyledi’ anlamına gelir.
O nutuk.
Heeey, biz mevzudan uzaklaşıyoruz. (Bugün pazar, uzaklaşalım biraz.)
Matematik de mantıktır.
Matematikle konuşmak, birbirine çok benzer.
Şöyle bir görüş ileri sürülebilir: “İyi de, ben ağzımı açtım mı beni durduramıyorlar. Ama bir matematik problemi versen bana, her adımda yanlış yaparım.”
Güzelim, sen aslında konuşmasını da bilmiyorsun. Konuşurken de her adımda yanlış yapıyorsun. Bir nalına bir mıhına vuruyorsun. Eğer hatalı konuşmanın, mantıksız konuşmanın bir alarmı olsa, konuşamazsın. Akşama kadar düüüt, düüüt ötersin.
Abuk sabuk konuşanların çoğu matematik bilmez. Matematik bilmek, okuldaki matematik dersinden not almak değildir. Karıştırmayalım. Matematik bilip, matematik dersinden sınıfta kalmak mümkündür. Matematik hocalarının büyük ekseriyeti matematik bilmez.
İfadelerin Gramatik Ayrımı, başka türlü bir mantık kitabıdır.
Matematikteki gibi, felsefede de, konuşmada da elmalarla armutların toplanmayacağını, ‘bilimsel’ bir lisanla öğretir.
Hayatında öyle bir kitap okusaydı Kemal Kılıçdaroğlu, “Atatürk’ten korkmuyorsan Allah’tan kork” gibi saçmalık abidesi bir cümle kurmazdı.
Kurdu, kurmaya devam edecek, çünkü öyle bir kitap okumayacak.
Kılıçdaroğlu’nun o vecizeyi ‘twit’lediği gün (twitter’daki kuş ve yumurta simgeleri harika!) başka bir şey gördüm ve gördüğüm şey yüzünden Şakir Kocabaş’ın kitabından da ümidimi kestim.
Geçen Perşembeydi, gazeteleri okuyorum. Cumhuriyette bir başlık. ‘Camiye var hastaya yok.’
Allah Allah dedim, nedir acaba?
Asansörmüş.
Haberi öyle vermişler ki, bilmesen, hastanenin asansörünü imam çalmış sanırsın!
Hastanedeki 21 asansörden 20’si bozukmuş. Doğruysa, skandal bu! Ve bunun skandal olması için başka bir şeye ihtiyaç yok. Yaz yazabildiğin kadar. Kim yönetiyorsa, kim düzeltmiyorsa ağzına geleni söyle.
Yok. Bu arkadaşlara yavan geliyor, araya din, iman, cami gibi bir şey sokmayınca...
Efendim, hastanenin yanında bir arsa var. O arsaya cami inşa edilecekmiş. Caminin içinde asansör de olacakmış. ‘Camiye var hastaya yok’ olan, asansörmüş. Fesübhanallah!
Be adam, hastanenin asansörlerinin bozulmasında, caminin ne suçu var? Rahatsız mısın sen?
Henüz inşa edilmemiş bir camiye niye sataşma ihtiyacı hissediyorsun?
Bunları okuyunca, Kılıçdaroğlu’nun cümlesiyle ilgili fikrim değişiyor. Hayır, kitap okuyup okumamakla çok ilgisi yok bu hastalığın.
Şakir Kocabaş’ın kitabını yüz kere okusa, kaynatıp suyunu içse, hamayıl edip boğazına assa fayda etmez. Daha derin.
CHP zihniyetinin milletle haşır neşir olamamasının taa dibinde bu sorun var.
Bunların, milletin sevdiği şeylerle araları bozuk ve tıpta bunun çaresi yok.
“Atatürk’ten korkmuyorsan Allah’tan kork.”
Ya da, “Camiye var, hastaya yok.”
“Nutuk son kitaptır.”
Bunca lafın arasında, bir tane doğru laf söylediler: “Darbe yapacak asker de kalmadı, biz iktidara gelemeyiz.”
Hiçbir sorun yok bu cümlede, başı bir tarafta sonu bir tarafta değil. Ama bu cümleyle de siyaset yapılmaz.
Umut yok ama biz iyi temennilerden vazgeçmeyelim.
Geçmiş olsun. Allah başka dert vermesin.