Kemal Kılıçdaroğlu kanımca şöyle düşünüyor; "CHP'ye bugüne kadar almadığı oyu aldıran benim. Tabiri caizse çatala gelmeyen zeytini ben yordum ama Özgür Özel yakaladı".
Dahası var; "Ekrem İmamoğlu benim icadım, Mansur Yavaş benim sayemde o koltukta."
Canan Kaftancıoğlu'nun İstanbul il başkanı olarak 2019 yerel seçimlerinden sonra verdiği röportajı hatırlayın; İmamoğlu üzerinde nasıl çalıştıklarını, tanınmayan bir ilçe belediye başkanı iken onu nasıl pazarladıklarını anlatıyordu.
Kılıçdaroğlu da haklı olarak diyor ki ben olmasam, nefsimi ezip bu isimleri parlatmasam CHP bugünkü konumuna gelemezdi.
Yani CHP'yi küllerinden ben doğurdum diyor.
Bir bakıma haklı. Ama bana kalırsa CHP'yi muhalefetin amiral gemisi haline getiren Kılıçdaroğlu değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti'dir. Kılıçdaroğlu'nun hakkını yediğim düşünülmesin. CHP'nin HDP, daha sonra İYİ Parti, ardından da AK Parti'nin eskiyen yüzlerinin oluşturduğu partilerle muhalefet bloku teşkil etme taktiğinin en önemli besin kaynağı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bizatihi kendisi oldu.
Erdoğan'ın güçlü siyasi liderliği ve AK Parti'nin merkezi kuşatan politik kapsayıcılıkları sebebiyle Kılıçdaroğlu'nun tek çıkar yolu voltran oluşturma taktiği oldu. Bu aklı ona birileri mi verdi, kendi kendine mi bunları akıl etti; elbet ayrı bahis. Ama son tahlilde olan buydu.
Güçlerini birleştirmezlerse bertaraf olacaklarını düşünerek başlattıkları bu siyasetin ilk sloganı "Seni başkan yaptırmayacağız"dı.
"Ekmek için Ekmeleddin" günlerinden bugüne Kılıçdaroğlu iğneyle kuyu kazdı, kilometrelerce yol yaptı, asfaltları aşındırdı, bu uğurda FETÖ'ye de YPG'ye de kucak açtı, PKK'lı gençleri alnından öptü, hendek kazan teröristlere arkadaş muamelesi çekti, turistlere Türkiye'ye gelmeyin dedi, ülkesini Avrupa'ya şikayet etti, ajanlık faaliyeti yürütenlere koruma kalkanı oldu... Hasılı kelam bir vakitlerin devletçi, Kemalist, milliyetçi partisi CHP'yi, tanınmaz hale getirdi. Bunca çabaya, fedakarlığa rağmen, omuz verip yükselttikleri; gün geldi ayağına çelme taktı, başın çorap ördü. Yani kanımca şu an Gandi Kemal lakaplı Kılıçdaroğlu böyle şeyler düşünüyor ve öfke kontrolü problemi yaşıyor.
Kılıçdaroğlu ve Fatih Altaylı arasındaki belli ki mahkemeye taşınacak olan söz kavgasının altında bu duygu ve düşünceler yatıyor. Ama asıl amil Kemal bey siyasete dönmek istemesi. Ofis siyaseti onu kesmiyor. Ya da fakirhanesine gidip gelenler onu tahrik ediyor.
Tüzük kurultayından önce CHP'den büsbütün silinip atılamamak için son kozlarını oynuyor. Ya intikam almak istiyor ya da gerçekten kendinde bir şans görüyor.
Fatih Altaylı'nın "Kılıçdaroğlu'na karşı Özgür Özel'i destekledik çünkü İmamoğlu ve Yavaş'ı aday göstermeyecekti" mealindeki açıklamaları ise kendine gazeteci süsü vermiş tuzu kuruların CHP ile olan ilişkisini adeta özetliyor. Kemal beyin kızmaya hakkı var mı emin değilim. Kendisinin basından sorumlu tuttuğu "yetersizin" medya operasyonlarını herkes biliyor. Yıldızı Kılıçdaroğlu ile parlayan ama ondan çok önce sönen Gürsel Tekin'in "8 Haziran'da o gazetelere el koyacağız" dediğini günler hatırda. Basın hürriyeti ve tarafsızlıktan anladıkları bu.
Kemal beyin Fatih Altaylı için söylediklerinin detayına hiç girmeyeceğim. Ancak şu kadarını söyleyeyim; Kılıçdaroğlu Altaylı hakkında o kadar şey sayıp dökmüş fakat nedense 28 Şubat döneminde başörtülüler için ettiği ağza alınmayacak hakareti hatırlamamış.
Unutmuş mu dersiniz? Hiç sanmam.
Bu iğrenç tartışmanın CHP içindeki büyük kavganın görünen kısmı olduğu, Kılıçdaroğlu'nun başka gazeteciler için de kaleminin ucunu sivrilttiği yorumları bir yana; kadın düşmanı, şiddet pornografisini gazetecilik sanan, ağcı bozuk, tüm başörtülülere "kevaşeler" diyebilmiş bir gazeteci müsveddesinin halihazırda CHP camiasının kanaat önderi konumunda olması ayrıca utanç verici.
CHP camiası adına utandım.