Seçimi kazanacaklarına o kadar inanmış ve seçmeni de buna o kadar inandırmışlardı ki, 14 Mayıs yenilgisi ardından 28 Mayıs kesin sonucu CHP'de çok şiddetli bir sarsıntıya yol açtı.
Kılıçdaroğlu bir süredir ertelediği kurultayı bu sefer de mahalli seçimler bahanesiyle yaptırmamayı başarırsa kendini 2024'e atacak. Ama artık asla eski kondisyonunda olamayacak.
Bu saatten sonra CHP'nin İstanbul ve Ankara'yı yeniden alması da epey zor gözüküyor.
Kılıçdaroğlu her ne kadar iki büyük şehirde önde olsa da hem İYİ Parti'yi masada tutmanın zorluğu ortada hem de mevcut başkanların belediye karneleri pekiyi değil. Üstelik 14 Mayıs seçimlerine giden süreçte belediyelerini bırakıp Kılıçdaroğlu'nun peşine takılmaları vatandaşın tepkisine yol açtı. Dahası İmamoğlu CHP'nin değil Meral Akşener'in belediye başkanı olarak addediliyor. Belediyelerin ittifak mantığı içinde gerek kadrolar, gerek ihaleler üzerinden paylaşıldığına bunun da yatırım ve hizmetten çok reklam ve seçimi finanse etmek için kullanılmış olduğuna dair homurtular var. CHP'liler belediyelere kendilerinden çok HDP'li ve İYİ Partililerin alındığından şikâyet ediyor. Belediyelerdeki iş ve kaynak aktarımına dair şikayetlerin izini sürerek en tepe noktaların nasıl ve kimlerle hareket ettiğini takip etmek mümkün oluyor.
Kılıçdaroğlu seçimi kazansaydı yerel seçime kadar ertelenebilecek olan değişim tartışması bugün CHP'nin önünde yeni bir imtihan olarak duruyor.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına gelmesiyle başlayan değişim süreci, bugün beklenen sonucu vermediği gibi CHP'de daha yıkıcı yeni bir değişim söylemine ebelik yapıyor.
Deniz Baykal statükoculuğa karşı değişimi simgeleyen, "laiklik karşıtı odak" laflarının edilmediği Kılıçdaroğlu CHP'si yeni bir eşikte. Bu sefer Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi bir mezhep partisi haline getirdiği söyleniyor. Deniz Baykal'a yöneltilen "partiyi kendisi için dikensiz gül bahçesi haline getirdi, kurultayla genel başkan değiştiremez bir parti oldu CHP" şeklindeki eleştirilerin aynısı Kılıçdaroğlu için de söyleniyor. Düne kadar Kılıçdaroğlu'nu 'büyük stratejik akıl', 'dede', 'Gandi', sözleriyle göklere çıkartanlar şimdi çıkarttıkları en yükseklerden aşağı fırlatıyorlar.
Peki, seçimden hemen sonra "Bu-ra-da-yım" diyerek masa yumruklayan Kılıçdaroğlu başarısızlığını neden görmüyor?
Koskoca Deniz Baykal'ı bir kasetle dert dest edenlerin, Muharrem İnce'yi son anda adaylıktan çekilmeye zorlayanların, kendisini alıp başkanlık koltuğuna İmamoğlu'nu oturtabileceğini düşünmüyor mu?
Son grup konuşmasında eli daha da yükseltti ve gerekirse 6'lı değil 16'lı masa kurarım dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Kemal beyin bu çıkışına, "Muhalefet ya milli iradeyle barışacak ya da marjinalleşecektir. CHP Genel Başkanı değil 16'lı, 160'lı masa da kursa, sandıkta milletin tokadını yemekten kurtulamaz." sözleriyle karşılık verdi.
"Bakılmadık, incelenmedik, üstü açılmadık hiçbir nokta bırakmadan muhasebe ve murakabe sürecimizi neticelendireceğiz. Tespit ettiğimiz eksikleri giderecek, hatamız, kusurumuz varsa düzeltecek, milletimizin çizdiği istikamette yolumuza devam edeceğiz." diyen taraf seçimin galibi. Üstelik 22 yıldır her seçimi kazanmış.
Son seçimin mağlubu, üstelik hiç seçim kazanmamış taraf ise gerekirse 16'lı masa kurarım diyor. Belli ki bu söyleri Erdoğan'a ya da Cumhur İttifakı'na değil koltuğunu almak isteyenlere karşı söylüyor.
Çünkü Kılıçdaroğlu seçim sisteminin değişmeyeceğini biliyor ve bundan sonra da seçimlere ittifakla girmeyi bir zorunluluk olarak görüyor. Bu stratejiyi de kendisinden başkasının götürmeyeceğini düşünüyor.
CHP'nin yüzde 20'nin altına düşen oyunu yüzde 25'lere kadar çıkarmayı kendi başarısı olarak görüyor.
Kendisinin CHP'yi Ecevit'in bile ilerisine taşıdığına inanıyor.
İki tercih arasında yapılan seçimdeki yüzde 48'i, 1977'deki yüzde 41'in önüne koyuyor.
Lakin bunca yıldır stratejik oy vermesi beklenen seçmen hem seçim sonucuna hem de esamisi okunmayacak partilere 40'a yakın vekil verilmiş olmasına fena bozuk.
Bedel istiyor, kelle istiyor.
Bakalım ne olacak?