Ergenekon soruşturması sürecinde Hanefi Avcı’nın da avukatlığını yapmış olan zat anlatıyor: “Cemaate karşı bir duruş sergilemesi noktasında Kılıçdaroğlu’yla bir dizi görüşme yapmıştım. Bu görüşmelerin tamamında, CHP milletvekili Şevki Kulkuloğlu’da bulundu. Kılıçdaroğlu’na, Cemaatin devlet kurumlarını fiilen ele geçirdiğini, özellikle Emniyet ve Yargı’daki elemanları vasıtası ile çok büyük bir güç haline geldiğini detayları ile anlattım. Bir süre sonra her şey tersine döndü. Kılıçdaroğlu 360 derece dönüş yaptı. Bu dönüşün nedenini Kulkuloğlu son ziyaretinde bana anlattı. Ancak partisine ihanet eden adam olmamak için kamuoyu ile paylaşamayacağını söyledi. Anlattığı şeyler CHP’nin kaldırabileceği şeyler değil. Bende kalmasını istediği için detaya girmiyorum. Ancak bir gün konuşursa Kılıçdaroğlu’nun o koltukta duramayacağını iyi biliyorum.”
Şunu demeye getiriyor Avukat: “Kılıçdaroğlu’na güvenmiştim, ona FETÖ örgütlenmesiyle ilgili bazı bilgiler sunmuştum. Benimle aynı hassasiyeti paylaşıyor görünmüştü. Ama 17/25 Aralık sürecinden sonra aksi pozisyon almış, FETÖ savunucusu olmuştu.”
Bunun nedenini, CHP milletvekili Şevki Kulkuloğlu biliyormuş. Partisine zarar vermemek için konuşmuyormuş ama bir gün konuşursa Kılıçdaroğlu o koltukta oturamazmış.
Biraz daha gerilere gidelim:
Hayko Bağdat, Taraf gazetesinde Kemal Kılıçdaroğlu’yla bir söyleşi yapıyor. Kasım 2013... Henüz 17/25 girişiminin düğmesine basılmamış.
Hayko Bağdat soruyor: “Ergenekon, Balyoz gibi davalarda hukuki aksamalar olduğunu ifade ediyorsunuz. Fetullah Gülen cemaatinin bunda sorumluluk sahibi olduğunu düşünüyor musunuz?”
Kılıçdaroğlu cevaplıyor: “Yargıçların belli bir merkezden talimat aldığı ve o talimat çerçevesinde yola çıktıkları söyleniyor. Ben bu talimatın siyasal iktidar tarafından verildiğini düşünüyorum. Yani bunu cemaate değil doğrudan doğruya iktidarın yargı üzerindeki baskısına bağlıyorum.”
Biraz ileriye gidelim:
FETÖ kanallarının uydudan çıkarılmasından sonra Zaman gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Ünal ve Kemal Kılıçdaroğlu bir araya geliyorlar.
Bu bir araya gelişi, Mustafa Ünal iki gün sonra, “Cemaat mazlum...” başlığıyla yazı konusu haline getiriyor.
Bu görüşmede Kılıçdaroğlu şu ifadeleri kullanıyor: “Ben cemaat için örgüt demedim... Cemaat mazlum... Mazlumu savunmayacağız da kimleri savunacağız?”
Dikkatinizi çekerim, bu görüşme, cemaatin bir darbe örgütlenmesi olduğu ortaya çıktıktan iki yıl sonra gerçekleşiyor. Hani, Kılıçdaroğlu’nun FETÖ tapelerini ve illegal dilmeme kayıtlarını Meclis’e taşıdığı günler...
Devam edelim...
Nazlı ÇelikStar TV’de soruyor: “İllegal dinleme kayıtlarını sıkça dinlettiniz. Bu konuda hukuka bağlı kalmak gerekmez mi?”
Kılıçdaroğlu cevaplıyor: “Şimdi bakınız. Toplumsal yarar denen bir kavram var...”
Bir kez daha dikkatinizi çekerim:
Kılıçdaroğlu, “toplumsal yarar” diyerek, yasaların ve ahlakın suç saydığı bir eylemi meşru gösteriyor.
Bir başka TV mülakatı:
Didem Arslan Yılmazsoruyor: “Poliste veya yargıda camiamın hakim olduğuna dair görüşler var, size böyle bir rapor geldi mi? Poliste veya yargıda böyle bir örgütlenme var mı?”
Kılıçdaroğlu cevaplıyor: “Elimizde böyle bir veri yok. Ben bir belge görmeden anlatımlardan yola çıkamam... Benim bir şeyi dillendirmem için bir kaynak, bir belge olması lazım.”
Dikkat: Elinde belge olmadan her türlü iddiayı seslendiren ve 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” demekten çekinmeyen Kılıçdaroğlu bu açıklamayı 2012 Nisan’ında yapıyor. “Fetullah Gülen’le görüşür müsünüz?” sorusu üzerine de şöyle diyor: “Görüşmedim ama talep gelirse görüşebiliriz.”
Fazlası var ama yer kalmadı...
Bir “marifetini” daha hatırlatıp öyle bitirelim:
Dershanelerin kapatılması gündeme geldiğinde şöyle bir açıklama yapmıştı (5 Kasım 2013): “Eğer siz ‘Gülen cemaatinin iş dünyasındaki gücünü kıracağım’ derseniz Türkiye bundan zarar görür.”