Siyasi hareketlerin uzun soluklu bir başarı ortaya koyabilmesi, siyasi ahlaka ve değerlere dayanan bir çizgide yol yürüyebilmesiyle mümkündür.
Ahlak olmadan adalet, adalet olmadan siyaset mefkûresi olmaz. Ahlaklılık sadece siyasetin bireylere dönük yüzünü oluşturmaz, örgütsel ve kurumsal boyutlarda bir karşılık bularak gerçekleşebilir. Bu yüzden AK Parti seçim sloganlarını ifade ederken‘tevazu, samimiyet, gayretle’ gibi ahlaki erdemlere vurgu yapıyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan da özellikle belediye başkan adaylarına yönelik konuşmalarında siyasi ahlak ve erdeme yönelik hassasiyetlere atıf yaparken, bazı siyasi hastalıklara karşı da uyarılarda bulunuyor.
Cumhurbaşkanımızın en son Ankara adaylarına yönelik konuşmada dikkat çektiği kavram KİBİR’di.
Siyasetçinin hem kişisel ahlakını zehirleyen hem de halkla bağını kesen birçok siyasi hastalık var. Gösteriş, şatafat, büyüklük taslama, enaniyet, samimiyetsizlik, hubbu cah gibi yüzlerce sorunlu kavram içinde kibir özel bir yer tutar.
Kibir öyle bir beladır ki, zincirleme ahlaki erozyona sebep olur. Kibirle birlikte enaniyet, egoizm, büyüklenme, tahkir, tekebbür, riya, ucb, fahr gibi birçok ahlaki hastalık harekete geçer ve kişinin manevi dünyasını da, siyasi ahlakını da yer bitirir.
Kalbini kendi sevgisiyle, kulağını kendi sesiyle dolduran siyasetçi halkı ne sevebilir, ne de dinleyebilir.
İslam Ansiklopedisi kibri, ‘büyüklük’, ‘kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması’ diye tanımlıyor.
Kendisini en üstün, en büyük, en değerli, en vazgeçilmez gören insan aynı zamanda başkalarını daha düşük, daha değersiz, daha gözden çıkarılabilir görmeye başlar. Kibrin siyasetçide tebarüz etmesi, kişisel bir erdemsizlik olmanın ötesinde halka dönük bir negatif konumlanma üretir. Halka dönük bir uğraş olan siyasetin, kibre bürünen siyasetçi tarafından kendisine dönük bir uğraşa çevrilmesi siyasetin varlık sebebini ortadan kaldırır.
Siyasette elbette belli görevler, makamlar, misyonlar vardır ve bu mücadelenin içinde çaba sarf eden insanlar siyasi pozisyon, değer ve önem kazanmak isteyebilirler. Doğru olan değer kazanmak isteyen kişinin değerli sıfatlarla kuşanması, himmetini millete dönerek kendisini ülkesi için adayan bir fedakârlık sergilemesidir.
Makam ve mevki üzerinden başı ve gözü dönen, kendisini kaybedip büyüklük taslamaya başlayan kişi değersizleşmekten kurtulamaz.
Ahlaki erdemler bir yönüyle insanın nefsine, bir yönüyle başka insanlarla ilişkilerine, en önemli yönüyle de Yaratıcısıyla ilişkisine bakar.
Kibir ile başkalarını küçümseyip hor gören kişi, diğer yönden Rabbine bakan boyutuyla da hakikati reddedip yüce irade karşısında teslimiyeti kaybediyor demektir.
Peygamber Efendimiz (sav) kulluk bilincini, yani Rab ile kul arasındaki münasebeti doğru kurmaya çalışırken toplumun ve fertlerin birbirleriyle ilişkisini de aynı ruhla tesis etmeyi amaçlıyordu.
“Allah bana birbirinize karşı mütevazı olmanızı, kimsenin kimseye üstünlük taslamamasını vahyetti” buyuran Allah Resulü (sav) alçakgönüllülüğün önemine işaret ediyordu.
İnsanların şahsi hayatlarında iyi veya kötü, ahlaklı veya ahlaksız olması ayrı bir konudur ama siyasette ahlaklılık kişinin kendisini aşan toplumla ve seçmenle ilişkisini tanzim eden bir boyut taşır.
Bu yüzden Cumhurbaşkanımızın belediye başkan adaylarına yönelik ortaya koyduğu ilke ve değerler hayati derecede önemlidir.
Belediye başkanı halkı seven, halkın derdiyle dertlenen, halka tevazu ve samimiyetle yaklaşan, halkın hissiyat ve hassasiyetini yakından takip eden, himmeti milleti olan bir siyasi profil olmak durumundadır.
Siyasetçi ateş gibi parlayıp herkesi ve her şeyi yakan değil, toprak gibi sükûnet ve tahammülle herkese bağrını açan bir mahiyette olmalıdır.