Oscar adayı American Sniper-Keskin Nişancı, yanı başımızda süregelen kirli savaşın bütün gerçeklerini ortaya koyuyor. Filmin yönetmeni Clint Eastwood, Amerikan milliyetçisi yüzünü iyice açık ediyor. Filmin tek bir iyi tarafı var, o da güzel bir sinemasal anlatıma sahip olması.
Dünya öyle bir hale geldi ki sadece sinemayı takip ederek her şeyin çivisinin çıktığını görebilirsiniz. Bu hafta gösterime giren Oscar adayı American Sniper, filmini izlemek bile yetiyor. Öykü gerçek bir hayat hikayesi. Seal komandosu Chris Kyle keskin nişancı olarak Irak’a gönderilir. Burada saklandığı yerden çoluk çocuk, kadın demeden yüzlerce kişiyi öldürür. Film bu insanların, Müslümanların kanı üzerinden bir kahramanlık hikayesi yaratıyor.
Filmin yönetmeni Clint Eastwood son dönemlerde çektiği filmlerle hepimizin saygısını kazandı, “70’li yılların şovenist Kirli Harry’si günah çıkarıyor” dedik. Ama bu filmle görüyoruz ki her şey eski tas eski hamam! Sinemanın dilini iyi kullanmak bazen iyi sonuç vermiyor işte. Eğer amacınız demagoji yapmak ve her şeyi çarpıtmak ise bu filmde olduğu gibi mükemmel bir yalan yaratabiliyorsunuz.
BU NASIL BİR KAHRAMAN?
Film bize bir kahraman sunuyor. Bizim bildiğimiz kahraman çocukları korur, sivillere silah çekmez, savaşırken değerleri vardır ve bu değerler ülkesini de yüceltir, düşmanına bile saygı gösterir. Bu kriterleri göz önüne aldığınızda filmdeki Chris Kyle bunların hiçbirine uymuyor. Hani bir laf vardır, ‘Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu’ diye. İnanın silahla mertlik bozulmadı, keskin nişancı denen katillerle bozuldu. Bunu biz Bosna’da da gördük. Bir binanın balkonuna saklanılarak uzun namlulu tüfekle Müslüman çocukların öldürüldüğünü hep gördük. Karşıdan karşıya geçen yaşlıların nasıl vurulduğunu ve sokağın ortasına düşen cansız bedenlerini televizyon haberlerinden hatırlarsınız. İşte filme konu olan sözde kahraman Kyle o keskin nişancılardan biri. Tek farkı, üzerinde ABD askeri üniforması olması. İşin gerçeği bu kadar mide bulandırıcıyken filmin dili ve bunu bize nasıl sunduğu daha da vahim.
SİNİRDEN MİDEMİZE AĞRI GİRDİ
Eastwood, Kyle’ı bir aile babası, korumacı, iyi bir insan olarak tanıtıyor. Filmin ilk sahnelerinde Kyle’ın çocukluk dönemini görüyoruz. Babasının onlara verdiği derslere şahit oluyoruz. Bu babanın normalde ruh hastası sınıfına girmesi gerekirken kullanılan müzikler ve sinemasal çarpıtmalarla nasıl doğru bir baba figürü olarak yutturulmaya çalışıldığını seyrettiğinizde anlayacaksınız. Kyle’ın düsturu olan din, ülke ve aile üçlemesinden yola çıkarak, karşısındaki insanların hayatlarını nasıl sonlandırma hakkını kendinde gördüğünü film bize güzelleyerek anlatıyor. Hele filmin bir sahnesi var ki artık sinirden midemize ağrılar girdi. Kyle Irak’ta bir çatıda elinde tüfeği insanları hedef alıyor. O sırada taş çatlasa 8 yaşındaki bir çocuk yere düşmüş olan roketatarı eline alıyor. Kahramanımız çocuğu hedefe alıp elindeki roket atarı bırakması için dua ediyor. Vurmasına ramak kalıyor, neyse ki 8 yaşındaki çocuk elindekini yere atıyor da kurtuluyor katilin elinden. Kyle’ı canlandıran Bradley Cooper da bir oh çekip çok etkileniyor bu durumdan. Ama bu arada o sahneye gelene kadar başka çocukları ve kadınları öldürdüğünü görüyoruz.
Bu filmin tek güzel tarafı, eli yüzü düzgün bir sinemasal anlatıma sahip olması. Ama artık sinema sadece sinema değil. Filmin adı American Sniper ama nazarımda filme ‘American Killer’ ismi daha çok uyardı. The Hurt Locker bile bundan daha dürüst bir filmdi. Oscar’ı alır mı bilemem. Ama Beyaz Saray’ın Oscar verdiği bir organizasyondan her şey beklenir!
Vizyondakiler
The Imitation Game
1952 yılının kışında İngiliz yetkililer bir soygun ihbarını araştırmak üzere dil bilimci, bilgin, matematikçi, kriptanalist ve savaş kahramanı Alan Turing’in evine girerler ve ahlaksız davranışlarda bulunma suçlamasıyla Turing’i gözaltına alırlar. Bu suçlama, onun homoseksüellik suçundan mahkum olmasına yol açacaktır. Yetkililer, aslında modern zaman bilgisayarcılığının öncüsünü suçladıklarından habersizdirler. İngiliz yapımı filmde Sherlock dizisiyle geniş kitlelerce tanınan Benedict Cumberbatch başrolde. Ona Keira Knightley eşlik ediyor.
Boyun Eğmez
LOUIE İkinci Dünya Savaşı’nda bir uçak kazasından sonra iki mürettebatla birlikte bir salda 47 gün boyunca yaşam mücadelesi verdi, ardından da Japon Donanması tarafından yakalanarak savaş esirleri kampına gönderildi. Laura Hillenbrand’ın kitabından uyarlanan film, olimpiyat sporcusu ve savaş kahramanı Louis Zamperini’nin insan ruhunun dayanma gücünü konu olan inanılmaz ve ilham veren gerçek hikayesini beyazperdeye taşıyor.
Ali Kundilli
Dost canlısı, namuslu Ali Kundilli sigortalı bir işte çalışmayı reddeden ve sürekli projeler üreten ve yaptığı icatların bir gün mutlaka fark edileceğine ve büyük başarı kazanacağına inanan biridir. Kendisiyle aynı dünyayı paylaşmış çocukluk arkadaşı Vedat ile aynı mahallede yaşamaktadır. Ancak Vedat sisteme boyun eğer ve Ali ile aynı hayallerin peşinde koşmaktan vazgeçer.
Beni Sen Anlat
Gizlice girmek zorunda kaldıkları villanın sabahında askeri darbeye yakalanan 17 yaşındaki Bahar ve yoksul ailesinin var olabilme mücadelesi... Askerler tarafından aranan babasının ev tutup kendilerini aldıracağı günü bekleyen Bahar, kendi kültür evrenine tamamen yabancı olan bu ortamda karşı villada oturan Ekin’e aşık olur. Bu aşkın karşılık görmesi için hayaller kuran Bahar aynı zamanda ressam olmak istemektedir. Ancak gerçek dünya çok farklıdır.
Mommy
Dıane kocasını kaybetmiştir. Kocasının ölümünden kısa süre sonra tek çocuğu Steve’i dikkat bozukluğu tedavisi için bir rehabilitasyon merkezine yatırır ama Steve kafeteryayı ateşe verince zorla uzaklaştırılır. Merkez görevlileri Diana’ya iki seçenek sunar ya Steve’i kendi evine götürecek ya da ıslahevine yerleştirecektir. Islahevinde tedavisi imkansız olduğundan oraya göndermek istemez. Ama bu durumda ona kendisinin bakması gerecektir.