Mısır 82 milyonu biraz aşkın nüfûsuyla, 22 Arab devleti arasında en kalabalığı. Bir milyon ikibin kilometrekare yüzölçümü var. Ferd başına su: Yıllık 23 metreküb (Türkiye: 3.160 metreküb). Ferd başına yılık ortalama gayrısâfî gelir 2.600 Dolar (Türkiye: 11.400 Dolar). Meselâ bir Suûdî Arabistan’ın 17.820 Dolarlık ortalama geliriyle karşılaştırılnca fevkalâde düşük gelse bile Mısır, Arab ülkeleri arasında en etkin olanı. 1517-1914 arası 397 yıl Türk hâkimiyeti altında bulundu. Sonra Lausanne Andlaşması ile 1 Ekim 1914’den îtibâren İngiliz hâkimiyetine geçmiş sayıldı. Ülkenin kalburüstü pek çok âilesi Türk asıllıdır.
Mısır’ın Arab Âlemi içindeki önemi sâdece Süveyş Kanalı gibi bir stratejik kilid noktasını elinde bulundurmasından ileri gelmemektedir. Bu zâten nisbeten yeni bir durumdur. Mısır’ın önemi, binlerce yıldır geniş bir havzada hem politik hem ekonomik ve hem de kültürel bakımlardan önder sayılabilecek ağırlığından ileri gelir.
Şimdi bu devlet askerî bir dikta rejimi altına düşdü.
Bunun herhangi bir te’vîli yokdur ve olamaz da!
Eğer bir memleketde âsî ve zorba bir grup silah gücüyle yönetime el koyuyorsa bunun adı diktadır!
Yok efendim, bunların asıl amacı demokasiyi kurmakdır da halka güvenlik sağlamakdır da gibi palavralar insanların zekâlarıyla alay etmekdir!
Herhangi bir ülkede bir yönetime karşı silahlı direniş ancak ve ancak o yönetim eğer zorla işbaşına geçdiyse meşrûdur! Kaldı ki askeriye Mısır’da zâten yıllardır iktidâra ortakdı!
508 üyeli Meclis (Meclisü-ş-Şa’âb) için 10 üyeyi, geniş ölçüde dizginleri elinde tutan Askerî Şûrâ “tâyîn” ediyordu. Senato mevkıindeki 270 üyeli Meclisü-ş-Şûrâ’nın ise ancak 180’i seçimle geliyor, geriye kalan 90’ı yine askerlerce atanıyordu.
Anlaşılan artık bu bile kesmemiş ki şimdi daha da fazlasına el koydular.
Süngü zoruyla azledilen Devlet Başkanı Muhammed Mursî seçim sonucu işbaşına gelmişdi.
Peki, bu askerî darbe ansızın nereden îcâb etdi?
Vallâhi, zannımca öyle ansızın olduğu da pek söylenebilir mi bilmiyorum. Elbet bir darbe beklentisi yokdu ama ortalığın güllük gülistanlık olduğu da söylenemezdi.
Bir kere bu ordu biraz tatminsiz bir ordu.
Kurulduğu günden bu güne İsrâil’den mütemâdiyen dayak yemiş bir ordu.
Üstelik her yıl milyarlarca dolarlık bir bütçe tahsîs edilmesine rağmen!
Ama bu bütçenin çok önemli bir bölümü subayların zevk ü sefâsına gidiyor. Tâtil tesisleri, orduevleri, konutlar ve daha nice “komfor” hani bizdeki subayların dahî ilgisini uyandıracak düzeyde ki bu da o kadar kolay bir şey olmasa gerek. Tabii buna paralel olarak subaylar ülkedeki bir dizi büyük ekonomik işletmelerin de sâhibi durumundalar. Yâni bir bakıma para kazanmakdan öyle yurd savunması filan gibi “tâlî” işlere pek zaman kalmıyor.
Mısır subaylarının bu hâlini gördükçe insan bir Türk olarak üzülüyor Mısır halkına bayağı... Allah böyle orduları muhârebe etmek zarûretine düşürmesin!
İyi ki Mısırlı değiliz...
Bundan sonra ne olabileceğine gelince, ben şahsen öyle tahmîn ediyorum ki ilk iş kendi statülerinde birtakım düzeltmelere giderek durumlarını daha da bir sağlama bağlarlar. Farz-ı muhâl maaşlarına biraz daha zam yapıp ayriyeten çocuklarının devlet burslarıyla Avrupa ülkelerinde tahsil görmesini sağlarlar.
Bu arada “bağzı” sivil politikacılar gümbürtüye gider.
Müteâkıben müteaddid demokratik reformlara yönelerek söz temsîli belediye seçimlerinin süresini dört yıldan dört yıl onsekiz güne çıkarırlar.
İki üç sene içinde alelacele bir de anayasa yapdılar mı gel keyfim gel!
Uğurlu kademli olsun!
Kaderde Mısırlı olmak varmış anasını satıyım!