Saddam döneminde, Kürtlerle- Araplar arasında yaşanan yegane anlaşmazlık konusu olan Kerkük, bugün de Kürt-Arap ilişkilerinde yegane sorun olarak orta yerde duruyor.
Maliki hükümeti, başta Kerkük olmak üzere bazı yerleşim yerlerine ‘Dicle Operasyon Birlikleri’ gönderdiğinde Kürtler sert bir tepki gösterdiler.
Dünyadaki bütün Kürtler’in gözü bir anda Kerkük’e ve Mesut Barzani’ye çevrildi.
Mesut Barzani, kardeşi ve oğlu komutasında peşmerge birliklerini kriz yaşanan bölgelere yolladı.
Bu kararlılık gösterisi, anlaşılabilir sebeplerle, bugün giderek güçlenen Kürt federe bölgesinin, Kerkük söz konusu olduğunda tavize yanaşmayacağını da bir kez daha göstermiş oldu.
O coğrafyada tarihsel olayların gelişimine ve Kerkük’teki statünün geleceğine Arap ve Kürt milliyetçiliğinin penceresinden bakılabilir.
Kürt milliyetçiliği, bugün için Arap milliyetçiliğinin önüne geçmiş görünüyor. Cemal Abdulnasır liderliğindeki Mısır’ın 60’lı yıllarda İsrail karşısında uğradığı yenilgiler, Basçılığın Irak ve Suriye tecrübesi, Arap milliyetçiliğinin sonunu ilan etti.
Öte yandan, Kürtler’ i Kerkük’ün zengin petrol yataklarından mahrum etmek için Arap milliyetçileri Kürtlerle yüzyıl boyunca savaştı, ama petrolden elde edilen gelirden her iki halkın da payına bir şey düşmedi.
Saddam ve Esad gibi diktatörlerin patrimonial iktidarlarının tekeline giren Arap milliyetçiliğinden, bugün geriye pek bir şey kalmadı.
Kürt milliyetçiliği ise altın çağını
yaşıyor.
Yeni yüzyılın Kürtleri, paylarına hiçbir şeyin düşmediği geçen yüzyılın boyun eğen Kürtleri değiller artık.
Kerkük’ün daha Saddam zamanında Araplar’ın lehine değişen demografik yapısı, Saddam’ın devrilmesinden sonra yeniden değişti. Saddam zamanında sürüldükleri yerlerden evlerine dönen Kürtler, ulusal çapta bir mağduriyetin 140. maddenin hayata geçirilmesiyle nihayet sona ereceğini düşünüyorlardı. Ama referandum çeşitli bahanelerle bugüne kadar yapılamadı, ne zaman yapılacağı da belli değil.
Kerkük’ün statüsü artık uluslararası bir sorundur ve bu statünün alacağı hal, uluslararası gelişmelere ve tercihlere bağlıdır. Esad’ın devrilmesi, Maliki hükümetinin bölgesel ve uluslararası konumunu zayıflatıp manevra alanını daraltacaktır. Ve Kerkük’ün statüsü belki de Suriye’nin yeniden inşasıyla beraber yeniden gündeme gelecektir.
Aslına bakarsanız, Erbil’deki sosyal ve siyasal hayat giderek daha cazip hale geliyor.
Diğer Irak şehirlerine kıyasla, Kürt şehirleri, daha güvenli ve huzurlu. Erbil, Selahattin ve Duhok, hafta sonları Bağdat, Kerkük ve Musul’dan gelen zengin ve orta sınıftan Araplarla dolup taşıyor.
Bu sosyal ve siyasal hareketlilik, Bağdat ve diğer Arap şehirlerinin hemen
hiçbirinde yok.
Nesli tükenmekte olan Arap milliyetçilerinin ideologları bu yeni tarihsel koşulları görmek yerine, Kürtler’ i, ‘Irak’ın bağımsızlığına kasteden’ Türklerle işbirliği yapmakla suçluyorlar.
Irak’taki kavganın, sadece zengin petrol yataklarına sahip olma ya da gelirden daha fazla kar etme meselesi olmadığı açık.
Arap ve Kürt milliyetçiliği 21. yüzyılda, yeni bir tarihsel karşılaşma yaşıyor.
Kürtler, Kerkük’ü, vatan kabul ettikleri toprakların bir parçası olarak görüyorlar.
Kürt milliyetçiliğinin kalbi Kerkük’te atıyor.
Kerkük söz konusu olduğunda, yeryüzünde eline silah alıp peşmergelere katılacak binlerce, on binlerce Kürt vardır.
Geçen yüzyılın biriktirdiği mağduriyetleri ulusal bir hafızaya dönüştürerek yoluna devam eden Kürt milliyetçiliği, merhum Mustafa Barzani’nin Kerkük için bıraktığı vasiyete bağlılıkla ölçülen bir milliyetçiliktir artık.
Mam Celal (Celal Talabani) bu ulusal vasiyetin ve milliyetçi mirasın en güçlü temsilcilerindendir. Şimdi Bağdat’ta bir hastanede yatıyor. Mam Celal’in en kısa zamanda görevinin başına dönmesini ve yorgun kalbinin şifa bulmasını dileyelim.