‘Evde kal’ çağrıları, sosyal izolasyon, karantina, sokağa çıkma yasağı hayatımızın odağına evimizi, ailemizi ve kendimizi yerleştirmeye sebep oldu.
İnsanlar doğal olarak evlerinde aileleriyle daha çok vakit geçiriyorlar; bir nevi inziva, uzlet, izolasyon durumunda kendileriyle baş başa kalıyorlar.
Kimileri ev işlerinde uzmanlaşmaya başladı! Evde ekmek yapanlar, lahmacun yapanlar, fırınla-ocakla yeni tanışanlar… Ev temizliğinden bahçe bakımına, çiçeklerden evcil hayvanlara kadar çevresindeki canlılarla hemhal olanlar… Birbirlerine daha yakınlaşanlar, çocuklarının bilmedikleri yönlerini öğrenenler, kütüphanesindeki kitapları yeniden keşfedenler… Uzun zamandır tefekkür etmediği konuları düşünme fırsatı bulanlar, kendi nefis muhasebesini yapanlar, unuttukları dostlarını hatırlayanlar…
Tüm bunlar ihmal ettiğimiz insani halleri önümüze koydu.
İnsanın dışarıdaki gürültü yerine kendi içsesini dinlemesi, harici âlemin meşgalelerinden dâhili âleme yönelmesi, dış dünyanın koşuşturmasından iç dünyanın sükunetine dönmesi önemli bir kazanım…
Dışarıya kapanmak içeriye açılmak yeni bir tefekkür süreci başlatmalı…
“Nefsini bilen Rabbini bilir” diye güzel bir söz var. İbn Arabi’ye göre hadis-i şerif olan bu ifade insanın iç âlemine ve kendisine yoğunlaşarak asıl görmesi gerekeni, asıl ulaşması gerekeni ortaya koyar.
Bilindiği gibi din-bilim veya vahiy-akıl arasında ilişki kuran veya bu ilişkiyi koparan yaklaşımlar farklı âlem/kâinat tasavvurlarına dayanır.
Büyük evren/kâinat makro kozmos olarak, küçük evren/insan ise mikro kozmos olarak adlandırılır. Allah-âlem, âlem-Allah şeklindeki iki yöneliş, iki farklı paradigmayı ortaya koyar.
İnsan mikro kozmos olan kendi varlığını veya makro kozmos olan evreni-kâinatı anlamlandırarak varoluş gayesine ulaşmaya çalışır. Adetullah dediğimiz Allah’ın eşyanın tabiatına koyduğu kuralların/kanunların keşfedilmesi Yüce Yaratıcı’nın varlığına işaret eder.
Allah’ın kâinata koyduğu kanun ve nizam ile insanlığa getirdiği kanun ve nizamın tamamı ise Sünnetullah olarak adlandırılabilir. Kozmik/fıtri vahyi Adetullah, Peygamberlere indirilen vahyi ise Kelamullah olarak adlandırmak mümkündür.
Kainattaki işleyişte kargaşa/kaos yerine hikmetli bir düzen/nomos bulunur. İnsanın kendisini tefekkür etmesi bu hikmetli işleyişi anlama boyutuyla Allah’ı hatırlattığı gibi, ruhi ve nefsi meseleleri idrak etmesi de Allah’a yönelik bir yakınlaşma gayesini ortaya koyar.
Nefsini bilmek hem irademiz dışında büyük bir hikmet ve ilimle işleyen insan vücudunun nasıl bir irade ve kudretin eseri olduğunu anlatır, hem de insanın acizliği ve zayıflığıyla nasıl bir ilahi güce ve kudrete teslim olması gerektiğini gösterir.
P. Berger, insanların inanç dünyasındaki zafiyeti bir anomi, dine yönelmeyi ise kutsal kosmosa sığınma olarak niteler. Ona göre inanç âleminde kaosa düşmek, dipsiz bir uçuruma düşmek gibidir; kutsal kozmosla doğru bir ilişki içinde olmak ise kaosun kâbuslu tehditlerine karşı korunmuş olmak demektir.
Nefsini bilmek, nefsin kuvvelerini anlamak, ifrat ve tefritten orta yola yönelerek adaleti ve ahlakı bulmak, yani varoluşun anlamına uygun bir yaşam çizgisi izlemektir.
Dünyevi meşgaleleri düşünmek ile hayatın gayesini tefekkür etmek arasındaki uçurumun açıldığı modern dünyada insan anomiye düşmekten, hakiki gayesini idrak etmekten uzaklaşabiliyor.
İşte bu yüzden evde kalmak, tefekkür kapısını açmalı ve insanı ihmal ettiği hakikatin bilgisine kafa yormaya sevk etmeli…