Bugün fevkalâde önemli bir târihî olayın yıldönümü: 73 sene evvel 4 Kasım 1939 günü saat 12.45’de ben dünyâya gelmişim
Yüce Türk Milleti’ne ve bütün beşeriyet âlemine kutlu olsun!
***
Cumâ günki yazıma pek çok yankı aldım.
Durumu bu kadar kalabalık sayıda bir kitlenin fark etmiş olabileceğini tahmîn edememişim. Benim için hoş bir sürpriz oldu.
Konu orada Babam Atsız’a âid bir şiirin sanki senarist tarafından yazılmış gibi ve üstelik bir mısraı değiştirilerek sunulmasıydı.
Bana yazmak zahmetine katlanan bütün okuyucularıma bir kere daha teşekkür ederim.
Bu mesajlardan öğrendim ki duruma benim gibi öfkelenen bâzı izleyiciler “Samanyolutv”ye yüzlerce mail de atmışlar, ayrıca bir çok da telefon eden olmuş.
Sağolsunlar!
Bir dizi okuyucum Türkiye’de bu tür yasa ve ahlâk dışı davranışların artık ahvâl-i âdiyeden sayılabileceğine dikkat çekiyor ki kendilerine hak vermemek mümkin değil.
Bir okuyucumdan da şu cümleyi aynen nakletmek istiyorum:
“Mecaz diye bir kavram zihnimizden ve intihâl suç olmakdan çıkalı yıllar oldu.”
Ne kadar doğru!
“Ay secde edip çehrene” sözünden gayrı-islâmî (!) mânâ çıkarıp huylanan kafaya ne diyeceksiniz ki?
Bu arada sözkonusu dizinin Başsenaristi olduğunu belirten Erkan Çıplak adlı zâtdan da bir mesaj aldım.
Diyor ki meâlen Atsız’ın şiirini almakla ona bir tür şeref bahşetmişler ve böylece tanınmasına yardımcı olmuşlar. Benim aslında buna müteşekkîr olmam lâzımmış.
Vallâhi, Atsız’ın şiirini o diziye sokuşturmakla sizler mi Atsız’a şeref bahşeylersiniz yoksa o mu diziye tartışmasına hiç girmek istemiyorum ama, Üstâd, siz Atsız’ın adını bile anmayıp onun şiiri üzerine yatarsanız o dediğiniz netîce (sanki bir nebze imkânı bulunsa bile) nasıl hâsıl olur, bir îzâh etseniz de âbâd olsak?
Allahdan şiiri bilen çok da siz hırsızlığınızın ayıbıyla kalıyorsunuz!
Müteşekkir filan değilim! Tam tersine hiddetliyim!
Bir tek, ama gerçekden sâdece bir tek okuyucum ise benim Müslümanlara hakâret etdiğimi ileri sürerek bana sitem etmiş.
Ona yazdım, burada da tekrâr ediyorum ki böyle bir şey kesinlikle vârid değildir!
Metinde “dindar geçinen bir alay sahtekâr” ibâresi var ki bununla sâhici Müslümanları kasdedilmediği apâşikâre!
Zâten Müslüman sahtekâr olamaz! Sahtekârsa da Müslüman değildir!
Ben orada “secde” lafından rahatsız olan, çünki kafası işlemediğinden mecâzı anlamayan ham ahlat gürûhu kasdediyorum.
Ömrüm boyunca ne İslâmiyeti ne de bir başka inancı tezyîf etdim.
***
Bir ülkenin uygarlık seviyesini anlamak için muhtelif kıstaslar öne sürülür.
Meselâ müziğine bakılması, insanların oturup kalkmalarına, kamusal mekânlardaki davranışlarına, mîmârîsine göz atılması vs. tavsiye edilir.
Bence en sağlam kıstaslardan biri de o ülkede hayvanlara nasıl muâmele edildiğine bakmakdır.
Sizlere sâdece dünki Cumartesi nüshalarından ve yine sâdece beş gazete üstünkörü taranarak derlediğim bir “buket” sunuyorum:
“Hayvan barınağına açılan ateşle dört köpek öldürüldü, yirmiye yakın köpek yaralandı.”
“Ataşehir Palladium AVM’deki pet shopda hayvanlar ikişer metrekarelik kafeslerde tutuluyor ve hiç gün yüzü görmüyor.”
“Aşkale’de belediyeye âid çöp depolama alanında av tüfeğiyle öldürülmüş sekiz köpek ölüsü bulundu.”
“Bahçede top peşinde koşarken bir çocuğa çarpıp havuza düşüren Cocker cinsi (yâni en uysal cinslerden birine mensub, Y.A.) bir köpek için veteriner görmeden‘SALDIRGAN VE TAHAMMÜL EDİLEMEZ’ raporu verdi. Şimdi köpek, sâhibi olan beş yaşındaki çocuğun elinden alınacak.”
“AB: Türkiye’deki sokak köpeklerinin bakımını da biz üstlenemeyiz. Onlara bir zahmet Türkler bizzat baksınlar!”
Türklerin medeniyet seviyesine dâir hâlâ yeterince fikir edinemeyenler iki mezür de Arabesk dinleyebilirler.