Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, 1 Ekim Pazar günü mecliste yaptığı konuşma, siyaset kavramının anlamına, siyaset kurumunun ruhuna ve doğal işlevine uygun bir konuşmaydı. Toplumun potansiyelinin üretken kılınmasının da, şimdiye kadar olduğu gibi kısır bir verimsizliğe mahkum edilmesinin de zeminini oluşturan anayasa konusunu öne çıkarması, siyaset kurumuna yönelik beklentilere isabetli bir cevap niteliğindeydi çünkü.
İnsan yönetme sanatı anlamında "siyaset" kelimesi, Arapça "sase/yesusu/siyase" kökünden gelir. Hayvanları, özellikle atları eğiterek yöneten kimseye de bu kökten türemiş bir kelime olarak "seyis" denir. Bilindiği gibi seyis, atın potansiyel olarak sahip olduğu özelliklerini geliştirir, hareketlerini kontrol etmesini öğretir. Mesela, ata koşmayı öğretmez, at zaten koşmayı bilir; daha verimli, daha kontrollü koşmasını sağlar. Koşu esnasında nefesini kontrollü kullanmasını, binicisinin işaretiyle durması gereken yerde durmasını, duruma ve zemine göre yavaş veya hızlı, rahvan ya da tırıs yahut dörtnala koşmasını öğretir.
Nitekim İbn Haldun, Mukaddime adlı eserinde insan yönetimi anlamında siyaset ile hayvan yönetimi demek olan seyislik arasındaki kök ve mahiyet benzerliğine dikkat çeken bir yazarın mektubundan alıntı yaptıktan sonra siyasetçilerin seyislerden alacakları dersler olduğunu belirtir:
"Bildiğiniz gibi hayvanları eğiten seyisler, eğer işlerinde mahir iseler, her şeyden önce hayvanın huyunu suyunu, özelliklerini öğrenmeye bakarlar. Mesela eğittikleri at, sürekli çifte atıyorsa, sırtına bindikleri zaman onu kışkırtan, huylandıran hareketlerden kaçınırlar. Şayet her fırsatta şaha kalkan bir at ise, çifte yememek için onun da önünde kesinlikle durmazlar. Ürküp kaçıyorsa, başından tutarak sakinleştirmeye çalışırlar. Eğer yerinde kımıldamadan duran, ayak direten bir at ise, hafifçe vurarak onu yürümeye teşvik ederler. Yine de yerinde çakılı kalmaya devam ediyorsa, bu sefer de dizginini biraz çekerek yumuşaklıkla onu sürmeye çalışırlar."
"Bu bakımdan insanları yöneten siyasetçilerin, seyislerden alacakları dersler vardır."
Hayvanların eğitildikleri bir diğer arena da sirktir. Orada seyislikten tamamen farklı bir şekilde hayvanlara potansiyel olarak sahip olmadıkları özellikler dayatılır. Elbette dehşet verici işkenceler eşliğinde. Sirkte koskoca bir Aslanın maymunluk yaptığına şahit olabilirsiniz mesela. Sirkte hiçbir hayvan kendisi değildir o yüzden. Koca ayının, hamamda bayılan kadını taklit etmesi gibi fıtratına aykırı hareketi dudaklarımızda acı bir tebessüm bırakır nitekim.
Türkiye'de tek parti zihniyetinin ve bu zihniyetin yansımaları olan darbe dönemlerinin hazırladığı anayasalar bu açıdan, toplumsal kesimlere başkası gibi görünmeyi dayatan, vicdan penceresinden bakınca da yüreğimizde derin bir acıya neden olan sirk karakterine sahiptirler. Müslümana laik, Kürt'e Türk, Alevi'ye Sünni, Gayrimüslime Müslüman görünmeyi dayatan ve böylece bütün toplumsal kesimlerin kısır bir verimsizliğin girdabında çırpınmasına, hatta çatışmasına sebep olan bir sirkte geçti nice on yıllarımız.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, meclisin açılış konuşmasında ülke için herkesin kendisi olarak kendisini bulabileceği bir anayasadan söz ederek ülkenin tek parti sirkinden kurtulabileceğinin işaretini vermiş oldu. Bu tarihi bir fırsattır. Özellikle meclisin tavrı, ülkenin verimsiz bir sirk olarak mı, yoksa herkesin kendisi olduğu, dolayısıyla toplumsal anlamda üretken, verimli bir zemin olarak mı yoluna devam edeceği hususunda belirleyici olacaktır.
Sirkten kazanç sağlayan aydınların yandık, bittik, makas değiştirdik, Avrupa bize ne diyecek, rezil olduk dünyaya... diye vaveyla koparmalarına aldırmadan siyaset kurumu, ülkeyi bu çağdaş sirkten kurtarmak için bu fırsatı değerlendirmelidir.
Kendi ülkemizde kendimiz olarak yaşayabilmemiz az bir değer mi Allah aşkınıza.