Bitmedi gitti.
“İlk ben duyurayım, ben de eksik kalmayayım” kaygısından yaşarken öldürmediğimiz kimse kalmadı.
Bir durun yahu, bir dakika, bir nefes.
Ölümler ne zamandır tez elden yayınlanacak, duyurmakta yarışılacak meseleler oldu?
Aldığınız bir ölüm haberinde de twit atmayıverin, ne olur yani?
Her seferinde bir başkası düşüyor bu tuzağa, ya sanatçısı ya belediye başkanı. Sonra binbir özür.
Bir anda yayılan bir yalan haberle Kenan Işık’ın öldüğü duyuldu. Her “sosyal medya ölümü” hadisesinde olduğu gibi bunun da bir ünlü kahramanı vardı.
Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar yurtdışındayken danışmanının attığını ifade etti ama bu haber onun twitiyle yayıldı.
Muhtemelen şöyle yayılıyor böyle haberler, önce birileri eğlenmek (!) için bu haberi duyuruyor. Birkaç sahte hesaptan bu twit atılıyor. Bunu gören ünlü bir ya da birkaç isim hemen ilk taziyeyi yapmak, ilk sırayı kapmak için atlıyor. Sonra da onları gören halk kitlesi de “Koskoca belediye başkanı, koskoca sanatçı duyurdu, kesin doğru” diyerek sorgulamadan yayıyor.
“Ya doğru değilse?” sorusunu hiç hesaba katmayıp “Ya doğruysa”nın yüzde birlik ihtimaline sarılıyoruz.
Sosyal medyada yapılan haberleri yaymadan önce yapılması gerekenler
1- Haberin bir ünlü, bir önemli isim tarafından duyurulmuş olmasına aldanmayın, onun da aldanmış olabileceğini unutmayın.
2- Mutlaka birkaç haber sitesine girip bakın, konu uluslararası ise uluslararası kaynaklara, Türkiye’yi ilgilendiren bir konuysa ulusal gazetelere. Bugün ani bir olayın twitter’a düşmesi iki dakika ise gazetelere düşmesi de en fazla beş dakika. Birkaç dakika geç twit atıverin, ilk siz duyurmuş olmayıverin, ne çıkar?
3- Doğru olmama ihtimali varsa paylaşmayın, illa da paylaşacaksanız kesin ifadelerden kaçının.
4- Sözkonusu kişinin ailenizden biri olduğunu düşünün, kendiniz ve sevdikleriniz için yapılmasını istemeyeceğiniz bir asparagasın bir başkasının canını yakmasına sebep ve vesile olmayın.
Hint Felsefesininin DÖRT Kuralı
KURAL 1: “Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.”
KURAL 2: “Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. ‘Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı’ gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir.”
KURAL 3: “İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.”
KURAL 4: “Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir.”
Leonardo’nun Oscar Alamayışı Oscar’ı Hak etmiyor mu?
Leonardo di Caprio’nun oyunculuğunu da filmlerini de çok severim. Yıllardır Oscar alamıyor olması artık Oscar Ödüllerinin de ödül alan sanatçıların da önüne geçti.
İçimden bir ses akademinin son yıllarda azalan ilgiyi arttırmak ya da yeni yetişen genç kitleyi de Oscar Ödüllerine ısındırmak için Leonardo hamlesi oynayıp oynamadığını merak ediyor. Zira Caprio’nun Oscar alamayışı ile ilgili sadece 2016’nın ilk 2 ayında yapılan yazılı ve görsel paylaşımı toplamı 100 milyonu aşmış durumda.
Şayet Leonardo Di Capri Türkçe biliyor ve Necip Fazıl okuyor olsaydı herhalde bugün Necip Fazıl’ın meşhur “Beklenen” şiirinin ikinci ve son kıtasıyla arz ederdi halini...
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?