Kemençe ustası Yusuf Cemal Keskin’in Trabzonspor tribünlerinin gönül telini titreterek başlattığı gecede, uzun zamandır şeref tribünlerinden dışlanmış kemençenin geri dönüşü muhteşem oldu doğrusu.
Maçın başlamasını saatler öncesinden tribünlerde bekleyen taraftar adeta eski günlere nazire yaparcasına coşkuluydu. Minsk kaybedecek bir şeyi olmayan bir takım gibi oynar diye bekleniyordu, öyle de oynadı. Maçın ilk tehlikeli atağı konuk ekipten 7. dakikada geldi. 8 ve 15.dakikalardaki iki Trabzonspor hücumu ofsaytla kesilirken, 19. dakikadaki boş kaleye sokulamayan golün kahramanı ofsayttaki gibi Henrique oldu. 32’de Adrian’ın kaleciden dönen şutunu kale içine yuvarlayamayan Olcan, aynı zamanda o dakikaya kadar sahanın en etkisiziydi. Minsk takımından Trabzonspor’u kim izlemiş ise “uzaktan bol şut atın” demiş olmalı ki, konuk ekip en etkilisi 35. dakikadaki olmak üzere ilk yarıda kaleye uzaktan üç şut çekti. Rakipte, “Bu takım deplasmanda daha iyi oynar” diyenleri haklı çıkaran yegane oyuncu 50. dakikadaki gol pozisyonumuzu da önleyen kalecisi Sulima oldu. Zeki Yavru zaman zaman aksarken, Mustafa Yumlu sakin ve yerinde müdahaleleriyle göze çarptı.
Colman’ın cezalı, Malouda’nın da form tutmamasını fırsat olarak görmesi gereken Soner Aydoğdu’nun yorgun futboluna kimseler akıl erdiremedi. Adrian’ın yerine oyuna sokulan Malouda taktiksel bir hamle değilse, Mustafa Hoca’nın tribünlere oynaması anlamına gelir ki, bunu fazlasıyla garipsedim. 57 ve 61. dakikalarda bütün maratonu kaplayan “2010-2011 Şampiyonu Trabzdnspor” afişi turu çoktan garanti altına almış bir oyunun özetiydi aslında.
0-0 biten maç sonunda Trabzonspor aslında ilk karşılaşmada elde ettiği turu kendi sahasında tescillemiş oldu.
Gerçi Yusuf Cemal Keskin’in ifadesiyle her ne kadar Dinamo Minsk sehven Dinamo Kiev olsa da bu kadar kusur kadı kızında da olurdu.