Son dönemde “kimlik” meselesini sıkça tartşıyoruz. Bunun en büyük sebebi de ortada: Kürt sorunu.
Çünkü bir taraftan hem anayasa, hem de MHP ve CHP gibi milliyetçi partiler, “her TC vatandaşı Türk’tür” diye ısrar ediyor. Diğer taraftan da bazı vatandaşlar “hayır, biz Kürdüz” diyor. Buradaki gerilimden de bir sürü çıngar çıkıyor.
Bu durumda Kürtlere kızan, “nasıl olur da Türkleşmezsiniz” diye köpürenler var. (Boşnak kökenli olmasına rağmen “Türkleşmiş” bulunan CHP’li Birgül Ayman Güler bunlardan biri.) Oysa Kürtlere kızmanın alemi yok: Kimlik karmaşık bir meseledir ve devlet zoruyla oluşacak şey değildir. Zorlandıkça, aksine, daha keskinleşir.
Kaldı ki, “niçin Türkleşmediniz” diye kendi Kürtlerimize kızacaksak, o zaman “niçin Bulgarlaşmadınız” veya “niçin Helenleşmediniz” diye kendi Türklerine kızan Bulgar ve Yunan asimilasyonistlerini haklı mı göreceğiz?
Veya, Irak Kürdistanı denen otonom bölge yarın bağımsız bir devlet olsa, oradaki Türkmenlerin “ne mutlu Kürdüm diyene” diye haykırmalarını mı isteyeceğiz?
Eski hal, muhal
Velhasıl, “eski halin muhal olduğu” ortada. Meseleye dogmatik bakmayan herkes, bir “açılım”a ihtiyaç olduğunu görüyor.
Ancak burada “eski hal”i biraz rektifiye edip kullanmayı, yani kapsayıcı bir “Türklüğü” yeniden kurmayı savunanlar var ki, buna biraz bakmak lazım.
Bu fikir, bilhassa “sağ demokrat” denebilecek kalemler arasında yaygın. (Örneğin gazetemizin yazarlarından kıymetli dostum İbrahim Kiras sanırım bunlardan biri.) Dedikleri özetle şu:
“Türklük, aslında tüm Osmanlı Müslümanlarını ifade eden şemsiye bir kimlikti. Yani Kürtleri de kapsayıcı olabilirdi. Ne yazık ki Kemalizm bozdu bu işi. Orta Asya ırkçılığı yaparak, kafatası ölçerek, Türk kavramının kapsayıcılığını tahrip etti. Ama şimdi bu ‘Kemalist sapma’yı aşıp kucaklayıcı bir Türklük inşa etmek mümkün.”
Teslim etmek gerekir ki, bu argümanın sağlam temelleri var. Örneğin, Sırpların bugün bile Boşnaklar’a “Türk” diyor olması, bu kavramın “Osmanlı Müslümanı” anlamına gelebildiğini gösteriyor.
Bu kapsayıcı kavramı daraltıp ırk esasına indirenin Kemalizm olduğuna da şüphe yok. (Şüphesi olanlar Ayşe Hür’ün dünkü Radikal’deki yazısına baksın: 30’lar Türkiyesi’nde neler var, neler; kafatası ölçümleri, “üstün Türk ırkı”nın gözleri, dudakları, kan grubu, vs.)
Değerli tarihçi Şükrü Hanioğlu da, “Türk üst kimliği”nin Kürtlerce benimsenmesinin Cumhuriyetin hemen başında belki mümkün olabileceğini belirterek şöyle demiş dünkü Sabah’taki yazısında:
“Ancak bilhassa Takrir-i Sükûn Kanunu sonrasında tek tip vatandaşlardan oluşan bir ‘ulus’ inşaına girişilmesi, bunun tüm değer, sembol ve ‘parlak geçmişinin’ en dar anlamıyla ‘etnik Türklük’ üzerinden yaratılarak, diğer unsurların varlıklarının inkârı, hattâ dile getirilmelerinin yasaklanması, söz konusu benimsenmeyi imkânsız kıldığı gibi kimlik çatışmasının da zeminini hazırlamıştır .”
İyi bir fikir olabilirdi
Ben, bunlara bakarak, Gandhi’nin “Batı medeniyeti” için söylediği şeyi diyorum “kapsayıcı Türklük” için:
“İyi bir fikir olabilirdi.”
Çünkü 80 yıllık tahribatı hopus-pokusla düzeltmenin, zoraki asimilasyonun acılarını bir anda unutturmanın imkanı yok.
Bilhassa Kürtler açısından bakıldığında, iş işten çoktan geçmiş durumda.
Onun için Anayasa’da “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” dışında hiç bir kimlik tanımı yapılmaması taraftarıyım.
Çoğunluk (ben dahil) kendine “Türk” demeye devam edecektir zaten. Kendine “Kürt” diyen de serbestçe diyebilsin ki, “Türklüğü” değilse de “Türkiye”yi benimseyebilsin.