Yıllardır sancısını çektiğimiz, acılarına katlanmak zorunda olduğumuz ne kadar sıkıntı var ise bir şekilde Kemalizm’den mütevellit. Kemalizm ile meselesini bitirememiş, usulde veya esasta kopuşunu yaşamamış ne kadar unsur, yaklaşım, siyasi hareket ve sınıf varsa yeni Türkiye’de normalleşme sancısı çekiyorlar. İşin zor yanı ise Kemalizm’den neredeyse herkesin nasibini almış olması. Şu veya bu şekilde, geçen yüzyıl boyunca, Kemalizm’e bulaşmadan bu memlekette var olmak imkansıza yakın bir durumdu. Ezcümle milli marazımız desek yeridir.
1990’larla birlikte, ilk kez, Kemalizm’e açıktan mesafe koymanın kitlesel olarak millet tarafından satın alınmaya başlanmasıyla bugünlere geldik. Bu süreç, AK Parti iktidarını ortaya çıkardı. 2002’den bu yana AK Parti mesafeyi büyüttükçe iktidarı büyüdü ve derinlik kazandı. AK Parti ve etrafındaki sosyolojiden ciddi anlamda uzaklaşan Kemalizm elbette ortadan kalkmadı. Hala AK Parti’den de bakınca, AK Parti’ye de bakınca ‘asırlık yükün’ tamamen görülmediğini söylemek mümkün değildir. Bu sürece tam da bundan dolayı bir normalleşme süreci diyoruz.
Aslında AK Parti karşısındaki siyasi ve sosyolojik kesimlerin imtihanı özünde AK Parti ile değil. Aksine bu kesimler Kemalizm’le imtihan yaşıyorlar. Bu ise bir kısır döngü oluşturuyor. Kısa ve orta vadede imtihandan geçmeleri siyasi ve sosyolojik olarak kazanım elde etmelerini sağlamıyor. Çünkü ziyadesiyle değişim zamanlamasında geç kalmış olmanın ağır maliyeti ile karşılaşıyorlar. Sahici bir değişim yaşamaları için Kemalizm’e mesafe koymaları gerekiyor. Bu mesafeyi koyduklarında, ilk anda, sürece adapte olmakta zorlanacak tabanlarının -en azından bir kısmına- AK Parti’yi dolaylı olarak adres göstermiş oluyorlar. Muhalefetin uzun, zahmetli ve maceralı bir yolculuğun sonunda zımnen ‘AK Parti -gibi- olma’ vaadiyle karşı karşıya bıraktığı kitleler; hazır, zahmetsiz ve risksiz bir şekilde uzanabilecekleri AK Parti’yi önlerinde görüyorlar zaten. Zira yaşamaya çalıştıkları dönüşümde, mukayese götürmeyecek düzeyde mesafe kaydetmiş olan AK Parti, normalleşme süreçlerini rakiplerine göre büyük ölçüde tamamlayıp kurumsallaşmaya başlamış olan aktörü temsil ediyor.
Önümüzdeki yıllar bu fasit dairenin ne zaman ve nasıl kırılacağının tecrübe edileceği dönem olacak. Bu kaçınılması oldukça zor hatta mukadder kırılma elbette AK Parti’yi de yapısal olarak etkileyecek. Yaşanacak kırılmanın zamanlaması önümüzdeki seçimlere doğrudan bağlı. Muhalefet 30 Mart seçimlerini 17 Aralık sürecine teslim ederek yüzleşme ihtimallerini ortadan kaldırdı. Benzer şekilde cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmek yerine ittifak teknolojisi üzerinden siyaseti nesh etme kararı alan muhalefet, kırılma süresini görece uzatmış olduğunu düşünüyor. En azından cumhurbaşkanlığı seçimlerinin içine düştükleri fasit daire üzerinde baskı oluşturmasını savuşturduklarını zannediyorlar.
Oysa tam aksine her savuşturma taktiği aslında büyük yüzleşmeyi hızlandırıyor. Bu hızlanma, sürecin nasıl bir kırılma yaşanacağını da belirleyebilir. Kırılmanın merkezinde Kemalizm’e mesafe koymayı reddeden geniş tabanın oylarıyla siyasette var olan muhalefetin melez Kemalist elitlerinin gerilimi olacak. Aynı anda Kemalizm’i ve siyasetin kendilerinden talep ettiği değişimi tatmin etmeye çalışan melez kimlik bir noktada parçalanacak. Bir cemaat olarak Kemalistlerin kendilerini var eden cemaat özelliklerini en az MHP ve BDP kadar yaşama arzusu muhtemelen engellenemeyecektir. Son tahlilde cemaatlerini temsil etmeyen melez Kemalist elitler eliyle seçim yenilgileri tatmaktansa; tam anlamıyla duygularına tercüman olan Kemalist elitle kaybetmeyi tercih edeceklerdir.