Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren, Batıcı olmak, bir hayat biçimi olarak Avrupa değerlerini savunmak ‘çağdaşlaşmanın’ en önemli göstergesiydi. Ancak bu Batılılaşma, modern demokratik değerleri benimsemekten çok, İslami görünürlüğün perdelenmesi ve toplum hayatından İslam’ın çıkarılması için bir araç olarak değerlendirildi.
Devleti yönetenler, uzun yıllar bu ‘Batılılaşma sopası’ ile Müslüman ahaliyi terbiye etmek için devletin bütün imkanlarını kullandılar. Toplum zaman zaman kendi içine kapanarak, zaman zaman da çok partili hayatın başlamasıyla birlikte siyasetin içinde küçük ‘direniş adacıkları’ oluşturarak, bu eli sopalı anlayışa karşı kendine özgü bir savunma refleksleri geliştirdi. Ama hiçbir zaman Müslümanlık zeminini terk etmedi.
Sonuçta, Atatürk’ün vefatından sonra icat edilen Kemalist model, bütün laikçi dayatmalara rağmen başarıya ulaşamadı.
***
İkibinli yılların sonunda, AK Parti ile birlikte yeni bir perspektif kazanan Avrupa Birliği süreci, Cumhuriyet’in ‘Batıcı’ anlayışını temelden değiştirerek toplumun önüne demokratikleşme ufkunu koydu.
Ancak, ne hikmetse Cumhuriyet’in Batılılaşma projesini ölümüne savunan Kemalist sol ve bütün ulusalcı kesimler, bu kez AB’ye ve bu çerçevedeki reformlara şiddetle karşı çıktılar.
Tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla birlikte Türkiye, özellikle yasal mevzuatını, AB kriterleri ile büyük ölçüde uyumlu hale getirdi ve de devrim niteliğinde değişimlerin altına imza attı. Ancak AB, kadim hastalığı olan ‘küçük Avrupa’ körlüğünden bir türlü kurtulamadığı için, tam üyeliğin önündeki ideolojik barikatlar da bir türlü açılamadı.
Bu konuda, her yıl yayınlanan İlerleme Raporları, AB’nin nasıl derin çelişkiler içinde olduğunun en çarpıcı göstergesidir. Bu yıl yayınlanan rapora yakından baktığımızda, Türkiye’nin attığı somut demokratikleşme adımlarından çok, raporun iktidar karşıtlarının ürettiği dedikodular ve spekülatif yorumların esas alınarak hazırlandığını görüyoruz.
Mesela raporda, isim verilmeden Başbakan Tayyip Erdoğan’ın basına yönelik eleştirilerinden ve işinden atılan bazı gazetecilerin durumundan “otosansürü genel bir fenomen haline getirdiği” sonucu çıkarılıyor. Bütün bunlar sadece dedikodu ve hiçbir reel karşılığı yok.
AB, yeni İlerleme raporuyla çok açık bir şekilde, Türkiye’deki yeminli AB karşıtlarına, Ergenekonculara, bütün ulusalcı oluşumlara selam çakıyor ve onların gönlünü alıyor.
Bu da nereden çıktı demeyin. Çünkü, başından beri AK Parti iktidarının bütün demokratikleşme hamlelerine karşı çıkan, ‘vesayet beslemesi’ kalemler, statükonun yeminli bekçisi konumundaki Kemalist sol, birdenbire AB İlerleme Raporu’nu keşfediverdi.
Yani, Avrupa Birliği hazırladığı raporla ‘AB karşıtları’na çok önemli bir lojistik destek sağlamış oldu ve açıkça da ödüllendirdi.
Öyle ki, yıllardır AB’nin bir ‘ihanet projesi’ olduğunu iddia ederek iktidara saldıran kimi Kemalist sol kalemler, “AK Parti AB’de samimi değil, İlerleme Raporu bunun göstergesi, bu kafayla AB zor” diyerek hızlı bir AB sevdalısı oluverdiler...
Oysa, bu kesimlerin AB umurunda bile değil, yeter ki AK Parti düşmanlığı olsun... Bunun için şeytanla bile ittifak yaparlar.