Küçük Şey Yoktur’un, İnançsızlığın Anatomisi’nin, Tohumların Valsi’nin yazarı... O şirin Şule çocuk dergisinin mimarı... Kemal Ural Bey dar-ı bekaya göç etti. Taa 1 Kasım’da... Benim defnedildikten sonra haberim oldu. Oğlu, sevgili Ali Ural’ı aradım, haberimin olmadığına çok üzüldü, “Sizin ayrı bir yeriniz vardı babamın yanında” dedi. Bunu biliyordum, o yüzden cenazede bulunamamaya çok üzüldüm. Son kitabını şu ifadelerle imzalamıştı: “Sevgili Ahmet Taşgetiren’e... Yeni bir nesil için işte gözyaşlarım, işte çırpınan kalbim.”
Kemal Bey’le 1995 Şubat’ında Altınoluk için bir mülakat yapmıştık. Geniş bir sohbet. Neler neler sormuşuz, neler neler söylemiş. Bulun okuyun derim Altınoluk arşivinden... Burada onun için rahmet dileklerimi ve fatihalarımı gönderirken, o mülakatta yer alan ve bugün İslam dünyası için çok derin anlamlar taşıyan bir soru - cevabı sizlerle paylaşmak isterim. İşte şöyle:
Taşgetiren- Dünya nereye gidiyor? Dünyaya baktığınızda yüreğinizde beliren ilk duygu ümit mi, endişe mi? İslam dünyası için düşünceleriniz neler? Küçük şeyler üzerinde hassasiyet gösterilen bir medeniyet çağı yeniden inşa edilebilecek mi?
Kemal Ural- Ne zaman dünyaya bakılsa, iki şey görülür: Tohumlar ve meyveler. Meyveler sonuç, tohumlar başlangıçtır. Sevilen ya da yerilen her şey, onların eseridir. Sahnede düşen, yükselen grafiği her zaman onlar çizer.
Her tohum kendi geleceğinin rüyasını görür ve “yarınlar bizim!” şarkısını söyler. Her tohum kendi meyvesini verir. Bu onun kaderidir.
Her şeyin bedeli var. Sonunda her şeyin gerçek yüzü görünür. Gerçeğe karşı bir süre dirense de, insan yanılgısını bir gün mutlaka anlar.
Dünyanın gidişi!.. Hiç tasvire gerek yok. Durum iç açıcı değil. Bir ders çıkarılabilecek mi, budur önemli olan.
İnsan hakikate karşı daima borçlu kalır. Gerçeğe göz kapamak kolaydır. Fakat insan, aldanmak için yıllarca verdiğini, sonra faizleriyle öder.
Şaşırmaya gerek yok... Zaman, piyonlarını ağır, fakat emin adımlarla sürer. O küçümsenen, görülmeyen küçük şeylerdir hep, ürperten olaylarla dünya sahnesine gelen.
Dünya, ektiği tohumların meyvesini topluyor.
Keşke bu bilgin (!) uygarlığın (!) bunca musibetten sonra “ÇOCUK” diye gündemde bir maddesi olsaydı!
Çocuklar ağlıyor! Ümit nasıl belirir, yüreğimde Ahmet Bey?
İslam alemine gelince, kim ne derse desin, çok ümitliyim.
Sadece Uhud bozgunu bu...
Üzülmeyin... Bahar yine gelecek... Saadet asrına uzanan bu muhteşem gövde, yeniden uyanacak!
İnsan ayrı ve uzak kaldığı şeyin özlemini daha çok duyar.
Gerçi manzara çok karanlık. Fakat dış görüntüye takılıp kalmamalı, halin yenilgisinde saklanır bazen zafer. Safa Tepesi’nde Ebu Leheb, Peygamber’e (s.a) taşı fırlattığı an, mübarek ayaklarından kan damlarken Taif’te, haşmetli bir fethin sevinci içindeydi zaman!
İslam alemi bugün acı duyuyor. Bu acının içinde yanan kıvılcımlar var... İhlaslı çabalar var. Onun dağınıklığına, güçsüzlüğüne bakıp, ümitsiz olmak yanlış. Allah’ın da bir planı var! Kabe’yi yıkmaya gelen filler, evet güçlüydü; fakat Ebabil kuşları ondan daha güçlüydü!..
Artık sisler dağılıp, çizgiler seçiliyor.. Tohumlar çatlıyor.. Bir bahar kokusu var. Bakın ağaçlara yeniden su yürüyor.
Güneş ağır ağır doğar... Gece, sabah gelince gider.. Zamanı gelen bir fikrin karşısında hiçbir güç tutunamaz!!!
Küçük şeyleri gözden kaçırmayan yeni bir medeniyet mi?
Anlayış yayılırsa; o ümit, o hayal, o azim, coşkuyla sürekli beslenirse, niçin gerçekleşmesin bu? Her şeyin, herkesin yeri değeri ayrı. Gelecek, her insanın kendi kudretince görevini yerine getirmesine bağlı. İnsanın küçük sanılan katkıları sonuca biçim verir. Bugünkü aksiyonun ürünü olur yarın. Kederi sevince çevirebilmek için bir araya gelmeli.
Trilyonlarca hücre bir araya gelerek, insan şeklini alır.. Allah her şeye kadir.”
Küçük Şey’i, İnançsızlığın Anatomisi’ni, Tohumların Valsi’ni mutlaka okuyun ve bir fatiha ile yadedin Kemal Bey’i derim. O böyle gürül gürül fatihaları fazlasıyla hak eden birisi idi.