Başkan Erdoğan’a, başbakanlığı döneminde bir süre basın danışmanlığı yapan Kemal Öztürk’ten garip bir çıkış geldi,“Bugün bağımsız ve özgür gazetecilik yaptığını söyleyen arkadaşlarımız, gazete manşetlerini bana gönderiyordu, 'Uygun mudur' diye soruyordu ve öyle yayınlıyordu” dedi. Bazı gazeteler açık açık, “Biz hiçbir dönemde kimseye manşet onaylatmadık’ derken bazı gazete yöneticileri de “açıkla o isimleri” diyerek bu denklemde olmadıklarını duyurmaya gayret ettiler. Bugünkü hükümete yakın pek çok gazetenin yöneticisi de göreve, Kemal Öztürk başbakanlıktan ayrıldıktan sonra başladı zaten. O halde Kemal Bey’in, içinde kendini de ihbar ederek, işaret ettiği isimler kim? Eğer Sayın Kemal Öztürk’ün kastettiği bugünkü Davutoğlu medyasıysa, çarşı karışmak üzere demektir, söylemedi demeyin...
TRT’de yayınlanan ‘Doğrusu Ne’ neden hedefte?
TRT 1’de yayınlanan mini belgesel ‘Doğrusu Ne’ dert olmuş. Aleyhte propaganda başlamış. Yazılar çıkıyor bu belgeselin, TRT'nin inandırıcılığına ve güvenirliğine darbe vurduğu yönünde. İzleyeniniz var mı bilmiyorum, muhteşem bir iş ‘Doğrusu Ne’... Meydanı boş bulup da sallayanlara işin esasını anlatan bir-kaç dakikalık spotlar. Türkiye, hakkında en fazla yalan haber üretilen ülke. Ve bu yalanlar bazen öyle boyutlara varıyor ki, Türkiye’yi insanlığa karşı suç işleyen bir ülke gibi gösterecek kadar küstahlaşabiliyorlar. Ve devletin kontrolündeki medyanın elbette bu yalan ve tezviratı çürüterek gerçekleri anlatmak, görevidir. Üstelik bunu sadece bir kamu görevi olarak da yapmıyor TRT. Aynı zamanda söz konusu program çok da iyi reyting alıyor. Çoğu zaman ilk 20’de. Çok ilginç. Bu programı, hedef tahtasına koymuşlar. Değerli dostlar, TRT’nin aralarında haber ve söyleşilerin de olduğu onlarca programı var. Hatta CHP, bu programlarda kendilerine ya da sözlerine yeteri kadar yer verilmediğinden şikayet eder sürekli. Ancak enteresandır hedef tahtasına konulan ‘Doğrusu Ne’… İnsan ister istemez şunu merak ediyor; acaba asıl dert TRT ile değil de bu programın yapımcılarıyla olmasın?!
Yakında bizde de bir ‘Yeşil Rehber’ çıkarsa şaşırmayın
Kendisini ‘Muhacir’ olarak tanıttığı halde muhacir düşmanlığı yapan Pelin Gündeş Bakır’ın, aslında FETÖ soruşturmaları üzerinden partisiyle hesaplaştığını yazdık burada. Biz gerçekleri söyleyince Pelin Hanım, arka arkaya bazı maddeler sıralamış. Ailesini anlatmış, dedesini anlatmış. ‘Muhacirim ama gel sor bana nasıl muhacirim. Ben Suriyeliler gibi değilim’ falan anlamına gelen bir dolu soy-sop saçmalığı yani. Hâlâ bazılarının aklı almıyor. Biz hangi ülkede, hangi anne babadan dünyaya geleceğimizi seçemiyoruz. Suriye’nin ateş altındaki şehirlerinde değil de İzmir’de dünyaya gelmek bizim tercihimiz değil. Bu konuda kafası karışık olanlara, Peter Farrelly’nin (üç Oscar’lı) “Green Book” filmini tavsiye ediyorum. Dünyaca ünlü caz dehası Afro-Amerikan Don Shirley’nin, Amerika’nın güney eyaletlerini kapsayan turnesinde yaşadıklarını anlatıyor. Ünlü sanatçının aracında duran ve sürekli olarak baktığı bir ‘Yeşil Rehber’ var. O rehberde, bir siyahinin; nerede kalabileceği, hangi tuvalete gidebileceği, hangi saatte sokağa çıkamayacağı falan yazıyor. Öyle ki onur konuğu olarak sahneye çıkacağı otelin restoranında yemek yiyememiş, konser vereceği salonun tuvaletine girememişti Shirley. Bugün Suriyeliler üzerinden yürütülen kampanyaya bakacak olursak, yakında bizde de bir ‘yeşil rehber’ sürerlerse piyasaya, kimse şaşırmasın...